- Biz, senin oğullarının ölümünden iki büklüm oluyor, zarı zarı ağlıyoruz da,
- ماز مرگ و هجر فرزندان تو ** نوحه میداریم با پشت دوتو
- Sen hiç ağlamıyor, feryat etmiyorsun bile. Bu neden ki: Yoksa gönlünde merhamet mi yok.
- تو نمیگریی نمیزاری چرا ** یا که رحمت نیست در دل ای کیا
- Yüreğinde merhamet yoksa senden ne umabiliriz ki?
- چون ترا رحمی نباشد در درون ** پس چه اومیدستمان از تو کنون
- Ey ulumuz, rehberimiz, kıyamette bizi bırakmaz diyoruz, ümidimiz sende.
- ما به ا اومید تویم ای پیشوا ** که بسنگذاری تو مارا در فنا
- Mahşer günü tahtı bezedikleri zaman o şiddetli günde bize sen şefaat edersin diyoruz. 1780
- چون بیارایند روز حشر تخت ** خود شفیع ما توی آن روز سخت
- Öyle bir amansız günde senin ihsanına ümit bağlamışız.
- درچنان روز و شب بیزینهار ** ما به اکرام تویم اومیدوار
- Hiçbir mücrime aman verilmeyen o gün el bizim, etek senin!
- دست ما و دامن تست آن زمان ** که نماند هیچ مجرم را امان
- Peygamber, “Kıyamet günü suçluları ağlar, inler bir halde nasıl terk ederiz?
- گفت پیغامبر که روز رستخیز ** کی گذارم مجرمان را اشکریز
- Ben o gün canla başla onların suçlarını affettirir, onlara şefaat eder, onları ağır işkencelerden kurtarırım.
- من شفیع عاصیان باشم بجان ** تا رهانمشان ز اشکنجهی گران
- Suçluları, büyük günahlarda bulunanları çalışıp çabalar, ne yapıp yapıp Allah azabından halâs ederim. 1785
- عاصیان واهل کبایر را بجهد ** وا رهانم از عتاب نقض عهد