- Cüz’i rahmete mazhar olan ve o mertebede kalan, denizin yolunu bilmez. Kuyuları da denize benzer sanır! 1810
- تا که جزوست او نداند راه بحر ** هر غدیری را کند ز اشباه بحر
- Denizin yolunu bilmedikçe nasıl yol alır, halkı nasıl denize götürür, denize ulaştırır?
- چون نداند راه یم کی ره برد ** سوی دریا خلق را چون آورد
- Sel ve nehir gibi denize kadar akıp gitti mi o vakit denize ulaşır, denizle birleşir.
- متصل گردد به بحر آنگاه او ** ره برد تا بحر همچون سیل و جو
- Bundan önce halkı davet etse bile bu daveti taklittir. Yolu, varılacak makamı görerek yahut Allah’tan vahiy ve ilhamla, Allah kuvvetiyle değil!”
- ور کند دعوت به تقلیدی بود ** نه از عیان و وحی تاییدی بود
- Kadın, “Peki mademki herkese acıyorsun, bu sürünün çobanı gibi sürünün etrafında dönüp dolaşıyorsun demektir.
- گفت پس چون رحم داری بر همه ** همچو چوپانی به گرد این رمه
- Ecel cellâdı, oğullarını vurup öldürdüğü halde nasıl oluyor da kendi oğluna ağlamıyorsun? 1815
- چون نداری نوحه بر فرزند خویش ** چونک فصاد اجلشان زد بنیش
- Gözyaşları, merhamete delildir, yürek yanmadıkça göz yaşaramaz, neden gözlerinde yaş yok, niçin ağlamıyorsun ya?” dedi.
- چون گواه رحم اشک دیدههاست ** دیدهی تو بی نم و گریه چراست
- Şeyh kadına yüz çevirip dedi ki. “Kocakarı, kış mevsimi, temmuz ayına benzemez.
- رو به زن کرد و بگفتش ای عجوز ** خود نباشد فصل دی همچون تموز
- İsterse hepsi ölsün, isterse diri kalsın… Gönül gözünden kaybolmuyorlar ki!
- جمله گر مردند ایشان گر حیاند ** غایب و پنهان ز چشم دل کیاند
- Onları gözümün önünde görüp dururken neden senin gibi yüzümü yırtayım?
- من چو بینمشان معین پیش خویش ** از چه رو رو را کنم همچون تو ریش