- Meyve hevenkleri, dallardan aşağılara kadar sarkar, gelip geçenlerin başlarına, yüzlerine sürtünürdü.
- خوشههای زفت تا زیر آمده ** بر سر و روی رونده میزده
- Külhan hizmetinde çalışan aşağılık bir adam bile o kadar zengindi ki altın kemer kuşanırdı.
- مرد گلخنتاب از پری زر ** بسته بودی در میان زرین کمر
- Köpek, ekmekleri ayağıyla çiğner, ezerdi… Kurt, yiyecek bolluğundan imtilâ illetine tutulmuştu. 2665
- سگ کلیچه کوفتی در زیر پا ** تخمه بودی گرگ صحرا از نوا
- Şehir de hırsızdan kurttan emindi, köy de. Keçi bile, büyük büyük kurtlardan korkmaz olmuştu.
- گشته آمن شهر و ده از دزد و گرگ ** بز نترسیدی هم از گرگ سترگ
- Onların günden güne artan nimetlerini, onların nail oldukları şeyleri anlatsam,
- گر بگویم شرح نعمتهای قوم ** که زیادت میشد آن یوما بیوم
- Mühim sözler geri kalır. Peygamberler, bunlara “Doğru olun, doğruluk yapın!” demişti!
- مانع آید از سخنهای مهم ** انبیا بردند امر فاستقم
- Sebâlılar’a nasihat için peygamber gelmesi, Peygamberlerden mucize istemeleri
- آمدن پیغامبران حق به نصیحت اهل سبا
- Oraya tam on üç peygamber gelmiş, sapıklara yol göstermiş istemişlerdi.
- سیزده پیغامبر آنجا آمدند ** گمرهان را جمله رهبر میشدند
- “Nimetleriniz çoğalıp durmakta, fakat şükür nerede? Şükrü merkebi yatıp uyusa bile siz onu uyandırın, kaldırın! 2670
- که هله نعمت فزون شد شکر کو ** مرکب شکر ار بخسپد حرکوا
- Nimet verene şükretmek aklen de lâzım. Şükretmeyen, kendisine ebedî hışım kapısını açar.
- شکر منعم واجب آید در خرد ** ورنه بگشاید در خشم ابد
- Kendinize gelin de şu kereme bakın! Bir şükre bedel bu kadar nimeti kim verir?
- هین کرم بینید وین خود کس کند ** کز چنین نعمت به شکری بس کند