English    Türkçe    فارسی   

3
3092-3101

  • Bu kapıyı ümitten başka bir şeyle açmaya izin yok… Allah, doğrusunu daha iyi bilir.
  • نیست دستوری بدینجا قرع باب ** جز امید الله اعلم بالصواب
  • Mukallidin imanı korku ve ümittir
  • بیان آنک ایمان مقلد خوفست و رجا
  • Çalışanların boyunları iğ gibi incelse de yine insanı her sanata sevk eden ümittir, ihtimaldir.
  • داعی هر پیشه اومیدست و بوک ** گرچه گردنشان ز کوشش شد چو دوک
  • Sabahleyin dükkânına giden rızık elde etmek ümidiyle koşar gider.
  • بامدادان چون سوی دکان رود ** بر امید و بوک روزی می‌دود
  • Rızık ümidi olmasa nasıl olur da gidersin? Mahrumiyet korkusu olursa nasıl olur da kuvvet bulursun? 3095
  • بوک روزی نبودت چون می‌روی ** خوف حرمان هست تو چونی قوی
  • Belki ezelde sana bir rızık verilmemiştir. Bu ezeli mahrumiyet korkusu, nasıl oluyor da yiyeceğini, içeceğini elde etmek için çalışıp çabalamanda, arayıp taramanda seni âciz, kuvvetsiz bir hale sokmuyor?
  • خوف حرمان ازل در کسب لوت ** چون نکردت سست اندر جست و جوت
  • Deseler, dersin ki: “Çalıştığım halde bir şey elde edememek korkusu da var. Var ama bu korku tembellikte daha fazla.
  • گویی گرچه خوف حرمان هست پیش ** هست اندر کاهلی این خوف بیش
  • Çalışırsam belki kazanırım; bunda ümidim daha çok… Tembellikte daha fazla zarar var.
  • هست در کوشش امیدم بیشتر ** دارم اندر کاهلی افزون خطر
  • Peki, a kötü zanna düşen, ya neden din işinde bu ziyan korkusu eteğini tutuyor öyleyse?
  • پس چرا در کار دین ای بدگمان ** دامنت می‌گیرد این خوف زیان
  • Yoksa bu bizim pazarımızın tacirleri olan peygamberlerle velilerin ne kârlar elde ettiklerini görmedin mi ki? 3100
  • یا ندیدی کاهل این بازار ما ** در چه سودند انبیا و اولیا
  • Onlara bu dükkânı terk etmekle neler yüz gösterdi… Bu pazarda nasıl kârlar ettiler… Haberin yok mu ki?
  • زین دکان رفتن چه کانشان رو نمود ** اندرین بازار چون بستند سود