- Değil yalnız onu, hatırın için bütün ölüp gömülmüş olanları dirilteyim.
- بلک جمله مردگان خاک را ** این زمان زنده کنم بهر ترا
- Musa, “Yarabbi, bu dünya ölümlü dünyadır. Sen, onu aydınlık âlemde dirilt.
- گفت موسی این جهان مردنست ** آن جهان انگیز کانجا روشنست
- Bu fena dünya, varlık dünyası değil. Sonunda yine ölecek değil mi… âriyet dirilmede ne fayda var?
- این فناجا چون جهان بود نیست ** بازگشت عاریت بس سود نیست
- Sen, şimdi onlara, gözlerden gizli olan “Ledeyna muhdarun“ yurdunda rahmet saç!“ dedi.
- رحمتی افشان بر ایشان هم کنون ** در نهانخانهی لدینا محضرون
- Ey insan, cisim ve mal ziyanı, cana faydadır canı vebalden kurtarır. 3395
- تابدانی که زیان جسم و مال ** سود جان باشد رهاند از وبال
- Sen de riyazata canla, başla müşteri ol. Tenini riyazata verdin mi canını kurtardın demektir.
- پس ریاضت را به جان شو مشتری ** چون سپردی تن به خدمت جان بری
- Ey bahtı yaver kişi, gönlüne ihtiyatsız riyazat isteği gelirse secdeye baş koy, şükranelikler ver.
- ور ریاضت آیدت بی اختیار ** سر بنه شکرانه ده ای کامیار
- Mademki Allah, o riyazat isteğini verdi, şükürler et. O istek, sana kendiliğinden gelmedi, seni “Kün“ emriyle riyazata çekti.
- چون حقت داد آن ریاضت شکر کن ** تو نکردی او کشیدت ز امر کن
- Çocuğu yaşamayan kadının ağlayıp inlemesi, “Bu, senin riyazatına karşılıktır, senin için, mücahitlerin cihadına mukabildir” diye cevap gelmesi
- حکایت آن زنی کی فرزندش نمیزیست بنالید جواب آمد کی آن عوض ریاضت تست و به جای جهاد مجاهدانست ترا
- Bir kadın vardı, her yıl bir çocuk doğururdu. Fakat çocuk, altı aydan fazla yaşamazdı.
- آن زنی هر سال زاییدی پسر ** بیش از شش مه نبودی عمرور
- Üç aylıkken yahut dört aylıkken ölür giderdi. Kadın feryat ederek dedi ki: Yarabbi, 3400
- یاسه مه یا چار مه گشتی تباه ** ناله کرد آن زن که افغان ای اله