English    Türkçe    فارسی   

3
3531-3540

  • Başını kaldırır da –aşağıya değil- yukarıya bakarsan Allah haslarının halkasını görürsün.
  • حلقه‌ی خاصش به تو پیوسته است ** گر نظر بالا کنی نه سوی پست
  • Yüzük taşının yüzüğe nur saçtığı gibi Âlemlerin Rabbi de o halkayı nurlandırıp durmaktadır!”
  • اندر آن حلقه ز رب العالمین ** نور می‌تابد چو در حلقه نگین
  • Karısı, “Yazıklar olsun, bu ev yıkıldı artık “ dedi. Bilâl dedi ki: “ Buluta bakma, aya bak! “
  • گفت ویران گشت این خانه دریغ ** گفت اندر مه نگر منگر به میغ
  • Akrabam kalabalık, ev de küçük… Allah, daha mamur bir hale getirmek için yıktı!
  • کرد ویران تا کند معمورتر ** قومم انبه بود و خانه مختصر
  • Bedenin ölümle harap olmasındaki hikmet
  • حکمت ویران شدن تن به مرگ
  • Ben evvelce sıkıntılar içinde hapis olmuş adama benzerdim, şimdi ruhumun nesli doğuyu da kapladı, batıyı da. 3535
  • من چو آدم بودم اول حبس کرب ** پر شد اکنون نسل جانم شرق و غرب
  • Bu kuyuya benzeyen evde bir yoksuldum, şimdi padişah oldum, padişaha bir köşk, bir saray lâzım!
  • من گدا بودم درین خانه چو چاه ** شاه گشتم قصر باید بهر شاه
  • Padişahlar, köşklerde, saraylarda otururlar, ölüye yurt olarak bir mezar kâfi!
  • قصرها خود مر شهان را مانسست ** مرده را خانه و مکان گوری بسست
  • Peygamberlere bu dünya dar geldi de padişahlar gibi Lâmekân âlemine gittiler.
  • انبیا را تنگ آمد این جهان ** چون شهان رفتند اندر لامکان
  • Kalbi ölmüş kişilereyse bu dünya nurlu göründü. Görünüşü büyük, geniş… Fakat hakikatte dar!
  • مردگان را این جهان بنمود فر ** ظاهرش زفت و به معنی تنگ بر
  • Dar olmasaydı bu feryat neden? Baksana… Daha evvel doğup bu âleme gelenlerin hepsi iki büklüm oldu! 3540
  • گر نبودی تنگ این افغان ز چیست ** چون دو تا شد هر که در وی بیش زیست