- Ne bulut yolunu keser, ne nuru gurub eder. O, artık ayrılıktan kurtulmuş, güzelleşmiştir.
- نه سحابش ره زند خود نه غروب ** وا رهید او از فراق سینه کوب
- Bu makama eren kişinin aslı, ya göklerdendir. Yahut topraktır da topraklıktan tamamıyla çıkmıştır.
- اینچنین کس اصلش از افلاک بود ** یا مبدل گشت گر از خاک بود
- Çünkü bu güneşin şuaı daimî olarak dursa toprağa mensup olan tahammül edemez ki…
- زانک خاکی را نباشد تاب آن ** که زند بر وی شعاعش جاودان
- Güneşin ziyası daima toprağa vurup dursa toprağı öyle bir yakar ki yeryüzünde hiçbir verim kalmaz, hiçbir meyve bitmez.
- گر زند بر خاک دایم تاب خور ** آنچنان سوزد که ناید زو ثمر
- Daima suda kalmak balığın harcıdır. Yılan, nereden balıkla yoldaşlık edebilecek? 3595
- دایم اندر آب کار ماهی است ** مار را با او کجا همراهی است
- Fakat dağlarda öyle düzenbaz yılanlar vardır ki bu denizde balıklık etmeye kalkışırlar.
- لیک در که مارهای پر فناند ** اندرین یم ماهییها میکنند
- Hileleri halkın aklını başından alırsa da denizden nefretleri, nihayet kendilerini rezil eder gider.
- مکرشان گر خلق را شیدا کند ** هم ز دریا تاسهشان رسوا کند
- Bu denizde de öyle hünerli balıklar vardır ki yılana bile sihir yapar, balık haline koyarlar.
- واندرین یم ماهیان پر فناند ** مار را از سحر ماهی میکنند
- Ululuk denizinin dibindeki balıklara deniz, sihri helâl öğretmiştir.
- ماهیان قعر دریای جلال ** بحرشان آموخته سحر حلال
- Olmayacak şey, onların himmetiyle olur. Pis, oraya vardı mı tertemiz olur, kutlu bir hale girer. 3600
- بس محال از تاب ایشان حال شد ** نحس آنجا رفت و نیکوفال شد