English    Türkçe    فارسی   

3
3591-3600

  • نه سحابش ره زند خود نه غروب ** وا رهید او از فراق سینه کوب
  • Ne bulut yolunu keser, ne nuru gurub eder. O, artık ayrılıktan kurtulmuş, güzelleşmiştir.
  • این‌چنین کس اصلش از افلاک بود ** یا مبدل گشت گر از خاک بود
  • Bu makama eren kişinin aslı, ya göklerdendir. Yahut topraktır da topraklıktan tamamıyla çıkmıştır.
  • زانک خاکی را نباشد تاب آن ** که زند بر وی شعاعش جاودان
  • Çünkü bu güneşin şuaı daimî olarak dursa toprağa mensup olan tahammül edemez ki…
  • گر زند بر خاک دایم تاب خور ** آنچنان سوزد که ناید زو ثمر
  • Güneşin ziyası daima toprağa vurup dursa toprağı öyle bir yakar ki yeryüzünde hiçbir verim kalmaz, hiçbir meyve bitmez.
  • دایم اندر آب کار ماهی است ** مار را با او کجا همراهی است 3595
  • Daima suda kalmak balığın harcıdır. Yılan, nereden balıkla yoldaşlık edebilecek?
  • لیک در که مارهای پر فن‌اند ** اندرین یم ماهییها می‌کنند
  • Fakat dağlarda öyle düzenbaz yılanlar vardır ki bu denizde balıklık etmeye kalkışırlar.
  • مکرشان گر خلق را شیدا کند ** هم ز دریا تاسه‌شان رسوا کند
  • Hileleri halkın aklını başından alırsa da denizden nefretleri, nihayet kendilerini rezil eder gider.
  • واندرین یم ماهیان پر فن‌اند ** مار را از سحر ماهی می‌کنند
  • Bu denizde de öyle hünerli balıklar vardır ki yılana bile sihir yapar, balık haline koyarlar.
  • ماهیان قعر دریای جلال ** بحرشان آموخته سحر حلال
  • Ululuk denizinin dibindeki balıklara deniz, sihri helâl öğretmiştir.
  • بس محال از تاب ایشان حال شد ** نحس آنجا رفت و نیکوفال شد 3600
  • Olmayacak şey, onların himmetiyle olur. Pis, oraya vardı mı tertemiz olur, kutlu bir hale girer.