English    Türkçe    فارسی   

3
3701-3710

  • Meryem yapayalnızken canlara can katan birisini gördü. Bu adam, öyle güzeldi ki gönülleri alıyordu.
  • دید مریم صورتی بس جان‌فزا ** جان‌فزایی دلربایی در خلا
  • Ruhulemin, onun gözünün ay gibi güneş gibi yerden doğuverdi.
  • پیش او بر رست از روی زمین ** چون مه وخورشید آن روح الامین
  • Güneş, doğudan nasıl çıkarsa o da örtüsüz, nikâpsız Meryem’in önünde yerden doğdu.
  • از زمین بر رست خوبی بی‌نقاب ** آنچنان کز شرق روید آفتاب
  • Meryem çıplaktı, bir kötülük yapar diye korktu, eli ayağı titremeye başladı.
  • لرزه بر اعضای مریم اوفتاد ** کو برهنه بود و ترسید از فساد
  • Gördüğü adam öyle dilberdi ki Yusuf bile görse Yusuf’u gören kadınlar gibi şaşırıp kalır, ellerini doğrardı. 3705
  • صورتی که یوسف ار دیدی عیان ** دست از حیرت بریدی چو زنان
  • Gönülden baş gösterip çıkan bir hayal gibi o gül yüzlü, Meryem’in önünde topraktan bitivermişti.
  • همچو گل پیشش برویید آن ز گل ** چون خیالی که بر آرد سر ز دل
  • Meryem, kendisinden geçti ve bu dalgınlık âleminde, bu adamdan Allah’a sığınayım dedi.
  • گشت بی‌خود مریم و در بی‌خودی ** گفت بجهم در پناه ایزدی
  • O yeni, yakası temiz kızın âdetiydi, bir şeyden ürktü mü pılısını pırtısını gayp âlemine çeker, Allah’a sığınırdı.
  • زانک عادت کرده بود آن پاک‌جیب ** در هزیمت رخت بردن سوی غیب
  • Dünyanın kararsız bir âlem olduğunu görmüş, ihtiyata riayet ederek Allah’a sığınmayı âdet edinmişti.
  • چون جهان را دید ملکی بی‌قرار ** حازمانه ساخت زان حضرت حصار
  • Bu suretle de ölüm zamanına dek gideceği yolu düşmanın kesmemesini diler, Allah tapısının kendisine bir kale olmasını temin etmek isterdi. 3710
  • تا به گاه مرگ حصنی باشدش ** که نیابد خصم راه مقصدش