English    Türkçe    فارسی   

3
3933-3942

  • Dedi ki: “Bu başa, bu gövdeye pek o kadar aldırış etmem… tut ki can hazinesi için bir habbe gitmiş.. Ne çıkar?
  • گفت کم گیرم سر و اشکمبه‌ای ** رفته گیر از گنج جان یک حبه‌ای
  • Ten sureti gidiversin, ben o suretten ibaret değilim ya. Ben baki oldukça suret eksik olmaz elbet.
  • صورت تن گو برو من کیستم ** نقش کم ناید چو من باقیستم
  • Allah lütfuyla “Ben insana ruhumdan ruh üfürdüm” sırrına mazharım… Kamış gibi olan tenden ayrılırsam yalnız Allah nefesi olarak kalırım. 3935
  • چون نفخت بودم از لطف خدا ** نفخ حق باشم ز نای تن جدا
  • Allah’ın nefesi, bu tene gelmesin de inci de bu dar sedeften kurtulsun artık.
  • تا نیفتد بانگ نفخش این طرف ** تا رهد آن گوهر از تنگین صدف
  • Allah “Ey doğru kişiler, ölümü dinleyin” dedi. Ben de doğrucuyum, bu söze canımı veririm!”
  • چون تمنوا موت گفت ای صادقین ** صادقم جان را برافشانم برین
  • Mescid halkının o âşık konuğu, geceleyin mescide konaklama niyetinden dolayı kınamaları, burada kalma diye tehdit etmeleri
  • ملامت کردن اهل مسجد مهمان عاشق را از شب خفتن در آنجا و تهدید کردن مرورا
  • Halk, “Sakın burada geceleme. Yoksa can alıcı, seni posa gibi eziverir!
  • قوم گفتندش که هین اینجا مخسپ ** تا نکوبد جانستانت همچو کسپ
  • Sen garipsin, bunu bilmezsin… Burada kim yattı, uyuduysa mahvoldu.
  • که غریبی و نمی‌دانی ز حال ** کاندرین جا هر که خفت آمد زوال
  • Bu bir tesadüf değil. Bunu biz de nice defalar gördük, akıllı bilgiler kişiler de. 3940
  • اتفاقی نیست این ما بارها ** دیده‌ایم و جمله اصحاب نهی
  • Kim bu mescitte konakladıysa gece yarısı müthiş bir zehirle zehirlendi gitti.
  • هر که آن مسجد شبی مسکن شدش ** نیم‌شب مرگ هلاهل آمدش
  • Bir kişiden yüz kişiye kadar nice ölenleri gördük. Birisinden duyup da rivayet etmiyoruz.
  • از یکی ما تابه صد این دیده‌ایم ** نه به تقلید از کسی بشنیده‌ایم