- Behey aşağılık adam, bu sendeki zan, ne acayip zan ki yakin bahçesinde hiç uçmuyor.
- وین عجب ظنست در تو ای مهین ** که نمیپرد به بستان یقین
- Oğul, her şüphe, yakına susamıştır. Şüphe arttıkça yakına ulaşmak için daha ziyade çırpınır, kol kanat açar, uçmaya çalışır...
- هر گمان تشنهی یقینست ای پسر ** میزند اندر تزاید بال و پر
- İlim mertebesine ulaştı mı kanadı ayak kesilir, gayri uçmaya ihtiyacı kalmaz. Çünkü bilgisi yakın kokusunu almaya başlamıştır.
- چون رسد در علم پس پر پا شود ** مر یقین را علم او بویا شود
- Çünkü bu sınanmış yolda ilim yakından aşağıdır, şüphe yukarı. 4120
- زانک هست اندر طریق مفتتن ** علم کمتر از یقین و فوق ظن
- Bil ki ilim, yakını arar. Yakin de apaçık görüşü…
- علم جویای یقین باشد بدان ** و آن یقین جویای دیدست و عیان
- Elhâkümü suresinde “Kellâ lev ta’lemune” den sonrasını oku da bunu ara, bul, anla.
- اندر الهیکم بجو این را کنون ** از پس کلا پس لو تعلمون
- Ey bilgi sahibi, bilgi insanı görüşe götürür. Dünyadakiler yakin sahibi olsalardı cehennemi gözleriyle görürlerdi.
- میکشد دانش ببینش ای علیم ** گر یقین گشتی ببینندی جحیم
- Görüş, şüphe yok ki yakinden doğar; nitekim hayal de zandan doğmaktadır.
- دید زاید از یقین بی امتهال ** آنچنانک از ظن میزاید خیال
- Elhâkümü suresinde bu anlatılmıştır. İlm-el Yakin olur, bak da gör! 4125
- اندر الهیکم بیان این ببین ** که شود علم الیقین عین الیقین
- Bana gelince; Ben, şüpheden de yüceldim, yakinden de… Kınanmadan başım dönmüyor.
- از گمان و از یقین بالاترم ** وز ملامت بر نمیگردد سرم