English    Türkçe    فارسی   

3
4445-4454

  • Fakat âşıkların meyil ve muhabbetleri, âşıkları zayıf bir hale getirir… Maşukların meyil ve muhabbeti ise onları güzelleştirir, parlak bir hale sokar! 4445
  • لیک میل عاشقان لاغر کند ** میل معشوقان خوش و خوش‌فر کند
  • Sevgililerin aşkı onların yanaklarını parlatır; âşıkların aşkı, âşıkların canlarını yandırır!
  • عشق معشوقان دو رخ افروخته ** عشق عاشق جان او را سوخته
  • Kehlibar, niyazdan müstağni davranan bir âşıktır…o uzun yola düşen, o uzun yolda savaşansa saman çöpü!
  • کهربا عاشق به شکل بی‌نیاز ** کاه می‌کوشد در آن راه دراز
  • Bunu bırak… O susamış âşığın aşkı, Sadr-ı Cihan’ın gönlünde parladı.
  • این رها کن عشق آن تشنه‌دهان ** تافت اندر سینه‌ی صدر جهان
  • O aşkın, o ateşgedenin dumanı ona kadar vardı, gönlünü yumuşattı.
  • دود آن عشق و غم آتش‌کده ** رفته در مخدوم او مشفق شده
  • Fakat onu aramayı namusuna, kibrine yediremiyordu. 4450
  • لیکش از ناموس و بوش و آب رو ** شرم می‌آمد که وا جوید ازو
  • Merhameti, o yoksula müştak olmuştu; saltanat bu lütfa mâni oluyordu.
  • رحمتش مشتاق آن مسکین شده ** سلطنت زین لطف مانع آمده
  • Akıl burada hayran… Acaba bu mu onu çekti, yoksa bu çekiş, o taraftan mı oldu?
  • عقل حیران کین عجب او را کشید ** یا کشش زان سو بدینجانب رسید
  • Cür’etten vazgeç… Sen, bunu bilmezsin, anlamazsın. Dudağını yum, gizli sırrı Allah daha iyi bilir.
  • ترک جلدی کن کزین ناواقفی ** لب ببند الله اعلم بالخفی
  • Bundan böyle bu sözü, gizleyeyim… Beni o çeken, çekmekte; ne yapayım ben?
  • این سخن را بعد ازین مدفون کنم ** آن کشنده می‌کشد من چون کنم