English    Türkçe    فارسی   

6
110-119

  • Zühal, onun elini öpme havasındadır ama kendisini bu devlete lâyık görmez. 110
  • در هوای دستبوس او زحل  ** لیک خود را می‌نبیند از محل 
  • Merih onun yüzünden elini ayağını incitmiş, Utarit onun vasfından yüzlerce kalem kırmıştır.
  • دست و پا مریخ چندین خست ازو  ** وآن عطارد صد قلم بشکست ازو 
  • Bütün bu yıldızlar, müneccimle, ey canı bırakıp rengi seçen!
  • با منجم این همه انجم به جنگ  ** کای رها کرده تو جان بگزیده رنگ 
  • Can odur,bizse hep rengiz, sayılar ve yazılarız. Onun düşünce yıldızı, bütün yıldızların canıdır diye savaşmaktadır.
  • جان ویست و ما همه رنگ و رقوم  ** کوکب هر فکر او جان نجوم 
  • Düşünce de nerede? O makam, tamamıyla pâk nurdur. Ey düşüncelere kapılan, bu düşünce lâfı senin için söylenmiştir.
  • فکر کو آنجا همه نورست پاک  ** بهر تست این لفظ فکر ای فکرناک 
  • Her yıldızın yücelerde bir evi vardır ama bizim yıldızımız, hiçbir eve sığmaz. 115
  • هر ستاره خانه دارد در علا  ** هیچ خانه در نگنجد نجم ما 
  • Yeri, yurdu yakan şey, nasıl olur da mekâna sığar? Haddi olmayan nur, nasıl olur da hadde girer?
  • جای سوز اندر مکان کی در رود  ** نور نامحدود را حد کی بود 
  • Fakat sevdalı ve bir zayıf kişi anlasın diye bir örnek verir, bir suretle tasvir ederler.
  • لیک تمثیلی و تصویری کنند  ** تا که در یابد ضعیفی عشقمند 
  • O şey, örnektir, onun misli değil. Bu örneği de donmuş kalmış akıl, bunu anlasın diye getirirler.
  • مثل نبود لیک باشد آن مثال  ** تا کند عقل مجمد را گسیل 
  • Akıl keskindir ama ayağı gevşektir. Çünkü gönlü yıkıktır, bedeni sağlam.
  • عقل سر تیزست لیکن پای سست  ** زانک دل ویران شدست و تن درست