- Rüstem’in kellesi, kulağı yerindedir, sakallı, bıyıklı bir adamdır. Ama ayağını tutup onu kafese sokan tuzak, şehvettir.
- رستم ارچه با سر و سبلت بود ** دام پاگیرش یقین شهوت بود
- Benim gibi şehvet sarhoşluğundan kesil, bu sarhoşluğu, devede seyret!
- همچو من از مستی شهوت ببر ** مستی شهوت ببین اندر شتر
- Sonra da âlemdeki bu şehvet sarhoşluğu, bil ki meleklerin sarhoşluğuna karşı pek hordur, pek bayağıdır. 820
- باز این مستی شهوت در جهان ** پیش مستی ملک دان مستهان
- O sarhoşluk, bu sarhoşluğu kırar, mahveder. Melek, nasıl olur da şehvete iltifat eder ki?
- مستی آن مستی این بشکند ** او به شهوت التفاتی کی کند
- Tatlı suyu tatmadıkça acı su, insana gözünün nuru gibi hoş gelir.
- آب شیرین تا نخوردی آب شور ** خوش بود خوش چون درون دیده نور
- Gökyüzü şaraplarının bir katrası bile insanı şaraptan da vazgeçirir, sâkilerden de!
- قطرهای از بادههای آسمان ** بر کند جان را ز می وز ساقیان
- Artık düşün sen, meleklerin ne sarhoşlukları olur, tertemiz ruhlar, ululuktan ne mestîliklere düşer!
- تا چه مستیها بود املاک را ** وز جلالت روحهای پاک را
- Onlar, bu şaraptan bir koku alarak gönüllerini vermişler, bu âlem şarabının küpünü kırmışlardır. 825
- که به بوی دل در آن می بستهاند ** خم بادهی این جهان بشکستهاند
- Ancak, ümitsiz ve o âlemden uzak olanlar, kâfirler gibi kabirlerinde gizlenmişler,
- جز مگر آنها که نومیدند و دور ** همچو کفاری نهفته در قبور
- İki âlemden de ümitlerini kesmişler, hadde hesaba gelmez dikenler ekmişlerdir!
- ناامید از هر دو عالم گشتهاند ** خارهای بینهایت کشتهاند