- Onlarda görmeleri men edilen o yüzü görmeyi pek isterlerdi. İnsan men edildiği şeye haristir derler.
- بودشان حرص لقای ممتنع ** چون حریصست آدمی فیما منع
- İsrailoğullarını, Musa aleyhisselâm’ın doğumuna mâni olmak üzere meydana çağırmaları
- به میدان خواندن بنی اسرائیل برای حیلهی ولادت موسی علیه السلام
- (Tellâllar bağırdılar:) “Esirler, meydana doğru koşun. Umulur ki padişahlar padişahı, size yüzünü gösterecek. İhsanlarda bulunacak!” 855
- ای اسیران سوی میدانگه روید ** کز شهانشه دیدن و جودست امید
- İsrailoğulları bu müjdeyi duyunca padişahın didarına susuz ve müştak olduklarından,
- چون شنیدند مژده اسرائیلیان ** تشنگان بودند و بس مشتاق آن
- Hileye inandılar. Süslenip püslenip o tarafa doğru koştular.
- حیله را خوردند و آن سو تاختند ** خویشتن را بهر جلوه ساختند
- Hani şunun gibi: Burada da hilekâr Moğollar, “Mısırlılardan birini arıyoruz.
- همچنان کاینجا مغول حیلهدان ** گفت میجویم کسی از مصریان
- Mısırlıları bu tarafa toplayın da aradığımızı ele geçirelim” derler.
- مصریان را جمع آرید این طرف ** تا در آید آنک میباید بکف
- Kim gelirse “ hayır bu değil. Sen geç oracıkta otur” derler de, 860
- هر که میآمد بگفتا نیست این ** هین در آ خواجه در آن گوشه نشین
- Bu suretle herkes derlenip toparlandı mı bu hileyle hepsinin boynunu vururlar.
- تا بدین شیوه همه جمع آمدند ** گردن ایشان بدین حیلت زدند
- Onlar, ezan sesi duyunca Allah davetçisine uymazlardı ya… Onun şomluğu yüzünden.
- شومی آنک سوی بانگ نماز ** داعی الله را نبردندی نیاز
- Hilekâr Moğolların daveti, onları ölüme kadar çekti, sürdü. Akıllı kişi, sakın Şeytan’ın hilesinden!
- دعوت مکارشان اندر کشید ** الحذر از مکر شیطان ای رشید