- Hileye inandılar. Süslenip püslenip o tarafa doğru koştular.
- حیله را خوردند و آن سو تاختند ** خویشتن را بهر جلوه ساختند
- Hani şunun gibi: Burada da hilekâr Moğollar, “Mısırlılardan birini arıyoruz.
- همچنان کاینجا مغول حیلهدان ** گفت میجویم کسی از مصریان
- Mısırlıları bu tarafa toplayın da aradığımızı ele geçirelim” derler.
- مصریان را جمع آرید این طرف ** تا در آید آنک میباید بکف
- Kim gelirse “ hayır bu değil. Sen geç oracıkta otur” derler de, 860
- هر که میآمد بگفتا نیست این ** هین در آ خواجه در آن گوشه نشین
- Bu suretle herkes derlenip toparlandı mı bu hileyle hepsinin boynunu vururlar.
- تا بدین شیوه همه جمع آمدند ** گردن ایشان بدین حیلت زدند
- Onlar, ezan sesi duyunca Allah davetçisine uymazlardı ya… Onun şomluğu yüzünden.
- شومی آنک سوی بانگ نماز ** داعی الله را نبردندی نیاز
- Hilekâr Moğolların daveti, onları ölüme kadar çekti, sürdü. Akıllı kişi, sakın Şeytan’ın hilesinden!
- دعوت مکارشان اندر کشید ** الحذر از مکر شیطان ای رشید
- Yoksulların, muhtaçların seslerini içesiye duy da hilebaz kişinin sesi, kulağını tutup çekmesin!
- بانگ درویشان و محتاجان بنوش ** تا نگیرد بانگ محتالیت گوش
- Yoksullar, tamahkâr ve kötü huylu adamlarsa bile sen yine gönül sahibini onların içinde ara! 865
- گر گدایان طامعاند و زشتخو ** در شکمخواران تو صاحبدل بجو
- Denizin dibinde inciler, taşlarla karışık olarak bulunur. Övülecek şeyler, ayıplar, kusurlar arasında olur.
- در تگ دریا گهر با سنگهاست ** فخرها اندر میان ننگهاست