English    Türkçe    فارسی   

4
1200-1209

  • Şair, ihsan ölmedi ya diye evvelce nail olduğu ihsana şükran olarak yazdığı şiiri alıp padişaha götürdü, sundu. 1200
  • رفت شاعر پیش آن شاه و ببرد ** شعر اندر شکر احسان کان نمرد
  • İhsan sahipleri öldüler, ihsanları kaldı... Ne mutlu o kişiye ki bu merkebi sürdü!
  • محسنان مردند و احسانها بماند ** ای خنک آن را که این مرکب براند
  • Zalimler de ölüp gittiler, fakat yaptıkları zulümler kaldı... Vay o cana ki bu hileyi, bu kötülüğü yaptı!
  • ظالمان مردند و ماند آن ظلمها ** وای جانی کو کند مکر و دها
  • Peygamber “Ne mutlu o adama ki dünyadan gitti de ondan iyi bir iş kaldı” demiştir.
  • گفت پیغامبر خنک آن را که او ** شد ز دنیا ماند ازو فعل نکو
  • İhsan sahibi öldü ama ihsanı ölmedi ki... Allah indinde din ve ihsan, küçük ve değersiz bir şey değildir!
  • مرد محسن لیک احسانش نمرد ** نزد یزدان دین و احسان نیست خرد
  • Eyvanlar olsun o kişiye ki kendisi öldü de isyanı kaldı... Sakın, öldü de canını kurtardı sanma ha! 1205
  • وای آنکو مرد و عصیانش نمود ** تا نپنداری به مرگ او جان ببرد
  • Bırak bunu şimdi... Şair, yol üstünde borçlu ve paraya pek ihtiyacı var!
  • این رها کن زانک شاعر بر گذر ** وام‌دارست و قوی محتاج زر
  • Şair önceki ihsana nail olurum ümidiyle söylediği şiiri götürüp padişaha sundu.
  • برد شاعر شعر سوی شهریار ** بر امید بخشش و احسان پار
  • Güzelim incilerle dolu olan o lâtif ve nefis şiiri, evvelki ihsan ve ikramın ümidiyle arz etti.
  • نازنین شعری پر از در درست ** بر امید و بوی اکرام نخست
  • Padişahın âdetiydi, yine âdeti veçhile bin altın verin dedi.
  • شاه هم بر خوی خود گفتش هزار ** چون چنین بد عادت آن شهریار