English    Türkçe    فارسی   

4
214-223

  • Bu suretle her yüzü yunmadık pis kişiye temizliğini anlatır durursun... Kendinden utanır da Allah’tan utanmazsın!
  • که ز هر ناشسته رویی کپ زنی ** شرم داری وز خدای خویش نی
  • Allah’a “duyar, görür” demekteki maksat
  • غرض از سمیع و بصیر گفتن خدا را
  • Allah, her şeyi görür, bu görüş de daima seni korkutsun diye kendisine “gören” dedi. 215
  • از پی آن گفت حق خود را بصیر ** که بود دید ویت هر دم نذیر
  • Kötü sözlerden dudağını yumasın diye de kendisini “duyan diye anlattı.
  • از پی آن گفت حق خود را سمیع ** تا ببندی لب ز گفتار شنیع
  • Korkasın da bir fesat düşünmeyesin diye “bilen” adını takındı.
  • از پی آن گفت حق خود را علیم ** تا نیندیشی فسادی تو ز بیم
  • Fakat bunlar, meselâ zenciye kâfur adının verildiği gibi Allah’a konmuş adlar değildir.
  • نیست اینها بر خدا اسم علم ** که سیه کافور دارد نام هم
  • Allah ismi, sıfattan türeme, sıfattan meydana gelmedir, Allah sıfatlarıysa kadimdir, evveli yoktur. İlleti Ûlâ misali gibi batıl ve saçma değildir.
  • اسم مشتقست و اوصاف قدیم ** نه مثال علت اولی سقیم
  • Öyle olmasaydı sağıra duyan, köre aydın adlarının verilmesi gibi alay olur, maskaralık olurdu. 220
  • ورنه تسخر باشد و طنز و دها ** کر را سامع ضریران را ضیا
  • Tanınma için konan ad, meselâ terbiyesiz ve utanmaz birisine mahcup yahut kara ve çirkin birisine güzel diye konuvermiş bir addır.
  • یا علم باشد حیی نام وقیح ** یا سیاه زشت را نام صبیح
  • Yeni doğmuş çocukcağıza hacı yahut da soyunda var diye gazi adını koymaktır.
  • طفلک نوزاده را حاجی لقب ** یا لقب غازی نهی بهر نسب
  • Bu lâkapları, övmek için söylerlerse övülende bu sıfatlar yoksa övüş, doğru olmaz ki.
  • گر بگویند این لقبها در مدیح ** تا ندارد آن صفت نبود صحیح