English    Türkçe    فارسی   

4
281-290

  • Öğütçüler, pis kişiyi, ona bir kapı açılması, iyileşmesi için amberle, gülsuyu ile tedavi etmek isterler!
  • ناصحان او را به عنبر یا گلاب ** می دوا سازند بهر فتح باب
  • Fakat ey inanılır, itimat edilir kişiler, pislere temiz şeyler lâyık değildir ki!
  • مر خبیثان را نسازد طیبات ** درخور و لایق نباشد ای ثقات
  • Onlar, vahyin güzel kokusuyla eğrilmişler, sapıtmışlardır da “Siz bize uğursuzsunuz, biz, sizin yüzünüzden kötülüğe uğradık” diye feryada başlamışlardır.
  • چون زعطر وحی کژ گشتند و گم ** بد فغانشان که تطیرنا بکم
  • “Bu söz, bize zahmet veriyor, bu sözden hastalanıyoruz... Sizin vaazınız iyi değil, bize iyi gelmiyor.
  • رنج و بیماریست ما را این مقال ** نیست نیکو وعظتان ما را به فال
  • Eğer yine susmaz da nasihate başlarsanız derhal sizi taşlar, öldürürüz. 285
  • گر بیاغازید نصحی آشکار ** ما کنیم آن دم شما را سنگسار
  • Biz, oyunla, abes ve saçma şeylerle semirmişiz... Öğüte hiç alışmamışız!
  • ما بلغو و لهو فربه گشته‌ایم ** در نصیحت خویش را نسرشته‌ایم
  • Bizim gıdamız yalandır, asılsız lâftır, saçma sapan sözlerdir... Sizin bildirdiğiniz şeyler, midemizi bozuyor.
  • هست قوت ما دروغ و لاف و لاغ ** شورش معده‌ست ما را زین بلاغ
  • Siz bu sözlerle hastalığımızı yüzlerce defa artırıyor... Akla ilâç olarak afyon veriyorsunuz” demişlerdir.
  • رنج را صدتو و افزون می‌کنید ** عقل را دارو به افیون می‌کنید
  • Tabağın kardeşinin, tabağı gizlice fışkı kokusuyla tedavisi
  • معالجه کردن برادر دباغ دباغ را به خفیه به بوی سرگین
  • Delikanlı, kardeşine yapacağı ilâcı kimse görmesin diye halkı uzaklaştırdı.
  • خلق را می‌راند از وی آن جوان ** تا علاجش را نبینند آن کسان
  • 290.Gizli bir şeyler söyler gibi ağzını kulağına götürdü, sonra da o şeyi burnuna koydu. 290
  • سر به گوشش برد هم‌چون رازگو ** پس نهاد آن چیز بر بینی او