English    Türkçe    فارسی   

4
520-529

  • Görünüşte o yıldızlar, bizim varlığımıza, sağlığımıza sebeptir ama hakikatte bizim batınımız, bizim içyüzümüz, gökyüzünün durmasına, varlığına sebeptir! 520
  • ظاهر آن اختران قوام ما ** باطن ما گشته قوام سما
  • Hûkemâ, insan küçük âlemdir derler, fakat Allah hakîmleri insan büyük âlemdir demişlerdir. Çünkü hûkemânın bilgisi, insanın suretine aittir, bu hakîmlerin bilgisiyse hakikatte insanın hakikatine ulaşmıştır.
  • در بیان آنک حکما گویند آدمی عالم صغریست و حکمای اللهی گویند آدمی عالم کبریست زیرا آن علم حکما بر صورت آدمی مقصور بود و علم این حکما در حقیقت حقیقت آدمی موصول بود
  • Surette sen küçük bir âlemsin ama hakikatte en büyük âlem sensin.
  • پس به صورت عالم اصغر توی ** پس به معنی عالم اکبر توی
  • Görünüşte dal, meyvenin aslıdır; fakat hakikatte dal meyve için var olmuştur.
  • ظاهر آن شاخ اصل میوه است ** باطنا بهر ثمر شد شاخ هست
  • Meyve elde etmeğe bir meyli, meyve vermeğe bir ümidi olmasaydı hiç bahçıvan, ağaç diker miydi?
  • گر نبودی میل و اومید ثمر ** کی نشاندی باغبان بیخ شجر
  • Şu halde meyve, görünüşte ağaçtan doğmuştur ama hakikatte ağaç, meyveden vücut bulmuştur.
  • پس به معنی آن شجر از میوه زاد ** گر به صورت از شجر بودش ولاد
  • Mustafa, onun için ”Âdem’le bütün peygamberler, benim ardımda ve sancağımın altındadır” dedi. 525
  • مصطفی زین گفت که آدم و انبیا ** خلف من باشند در زیر لوا
  • O hünerler sahibi, onun için “Biz, sonda gelen, fakat en ileri giden ve öndölü alanlarız” buyurdu.
  • بهر این فرموده است آن ذو فنون ** رمز نحن اخرون السابقون
  • Suret bakımından ben Âdem’den doğmuşum ama hakikatte onun atasının atasıyım ben!
  • گر بصورت من ز آدم زاده‌ام ** من به معنی جد جد افتاده‌ام
  • Melekler, bana secde ettiler... Âdem, benim ardımdan yürüdü, yedinci kat göğün üstüne çıktı!
  • کز برای من بدش سجده‌ی ملک ** وز پی من رفت بر هفتم فلک
  • Hakikatte babam, benden doğdu... Ağaç, meyveden vücut buldu.
  • پس ز من زایید در معنی پدر ** پس ز میوه زاد در معنی شجر