English    Türkçe    فارسی   

4
674-683

  • Kuyudan çıkıp dama yücelince görenler, müjde, işte bize bir köle desinler!
  • تا بگوید چون ز چاه آیی به بام ** جان که یا بشرای هذا لی غلام
  • Kuyuda göz, akisler yapar, insana hayaller görünür... Onların en bayağısı şudur: Taş altın şeklinde görünür! 675
  • هست در چاه انعکاسات نظر ** کمترین آنک نماید سنگ زر
  • Oyun zamanı çocuklarda kızışırlar... O taş topaç kırıklarını altın ve mal görürler ya.
  • وقت بازی کودکان را ز اختلال ** می‌نماید آن خزفها زر و مال
  • Fakat Allah arifleri kimyager olmuşlardır da onlara madenler bile değersiz görünür artık!
  • عارفانش کیمیاگر گشته‌اند ** تا که شد کانها بر ایشان نژند
  • Dervişin, şeyhleri rüyada görüp kazanmaya uğraşmadan ve ibadetten kalmadan helâl bir rızık dilemesi, onlarında onu irşâd etmeleri, dağdaki acı ve ekşi meyvelerin, şeyhlerin himmetiyle dervişe tatlı gelmesi
  • دیدن درویش جماعت مشایخ را در خواب و درخواست کردن روزی حلال بی‌مشغول شدن به کسب و از عبادت ماندن و ارشاد ایشان او را و میوه‌های تلخ و ترش کوهی بر وی شیرین شدن به داد آن مشایخ
  • Dervişin biri hikâye etti: Ben rüyada Hızır’a mensup olan erenleri gördüm.
  • آن یکی درویش گفت اندر سمر ** خضریان را من بدیدم خواب در
  • Onlara: “Helâl olan ve hiç vebali bulunmayan rızkı nereden elde edeyim?” dedim.
  • گفتم ایشان را که روزی حلال ** از کجا نوشم که نبود آن وبال
  • Beni dağlara ormanlara götürdüler... Ormanlarda meyveleri silktiler. 680
  • مر مرا سوی کهستان راندند ** میوه‌ها زان بیشه می‌افشاندند
  • Allah, himmetimizle bunları sana tatlı etti...
  • که خدا شیرین بکرد آن میوه را ** در دهان تو به همتهای ما
  • Hemen ye bunlar temiz, helâl ve sayısız... Aynı zamanda uğraşmaksızın, başın ağrımadan, yükünü çekmeden, yukarı aşağı koşmadan elde edilen rızıklardır dediler.
  • هین بخور پاک و حلال و بی‌حساب ** بی صداع و نقل و بالا و نشیب
  • Onları yedim, sözümde öyle bir feyiz, öyle bir tesir hâsıl oldu ki sözlerim, akılları hayran etmeye başladı.
  • پس مرا زان رزق نطقی رو نمود ** ذوق گفت من خردها می‌ربود