English    Türkçe    فارسی   

5
4037-4046

  • Dedi ki: Bu, nasıl bir mücevher, değeri nedir? Vezir, yüz eşek yükü altın değerinde bir mücevher dedi.
  • گفت چونست و چه ارزد این گهر  ** گفت به ارزد ز صد خروار زر 
  • Padişah, kır bu mücevheri deyince dedi ki: Nasıl kırabilirim? Senin hazinenin, malının iyiliğini dileyen bir kişiyim ben.
  • گفت بشکن گفت چونش بشکنم  ** نیک‌خواه مخزن و مالت منم 
  • Değer biçilmez böyle bir mücevherin zayi olmasını nasıl reva görebilirim?
  • چون روا دارم که مثل این گهر  ** که نیاید در بها گردد هدر 
  • Padişah vezirin sözünü takdir etti, ona bir elbise ihsan etti. O cömert ve er padişah, inciyi ondan aldı. 4040
  • گفت شاباش و بدادش خلعتی  ** گوهر از وی بستد آن شاه و فتی 
  • O cömert padişah, vezire giydiği elbiselerden başka daha ince ağır elbiseler verdi.
  • کرد ایثار وزیر آن شاه جود  ** هر لباس و حله کو پوشیده بود 
  • Onları bir müddet söze tuttu. Yeni şeylere, eski vakalara ait bahislerde bulundu.
  • ساعتیشان کرد مشغول سخن  ** از قضیه تازه و راز کهن 
  • Sonra mücevheri perdecinin eline verdi, bir isteklisi olsa dedi, ne değer acaba?
  • بعد از آن دادش به دست حاجبی  ** که چه ارزد این به پیش طالبی 
  • Perdeci, bu mücevher dedi, ülkenin yarısı değerinde. Tanrı, ülkeyi tehlikelerden korusun!
  • گفت ارزد این به نیمه‌ی مملکت  ** کش نگهدارا خدا از مهلکت 
  • Padişah, kır bu mücevheri dedi. Perdeci, ey kılıcı güneş gibi parlayan padişahım, bunu kırıp ufalamak pek yazıktır, pek yazık! 4045
  • گفت بشکن گفت ای خورشیدتیغ  ** بس دریغست این شکستن را دریغ 
  • Değeri şöyle dursun, şu parlaklığa bak. Gündüzün nuru bile ona uymada!
  • قیمتش بگذار بین تاب و لمع  ** که شدست این نور روز او را تبع