English    Türkçe    فارسی   

6
2394-2403

  • Can verirken beden nasıl erirse kendilerinde candan eser olmayan cansızlar bile öyle erir.
  • در گداز آید جمادات گران  ** چون گداز تن به وقت نقل جان 
  • Bu üç yoldaş bir konağa vardılar. Orada bir devletli, kendilerine helva hediye etti. 2395
  • چون رسیدند این سه همره منزلی  ** هدیه‌شان آورد حلوا مقبلی 
  • Bir ihsan sahibi, “Ben yakınım”, sofrasından her üç garibe de helva götürdü.
  • برد حلوا پیش آن هر سه غریب  ** محسنی از مطبخ انی قریب 
  • Tanrı’dan sevap ümidi ile sıcak somun ve bal helvası hediye etti.
  • نان گرم و صحن حلوای عسل  ** برد آنک در ثوابش بود امل 
  • Şehirliler, edep ve zekâ ehli olurlar. Toy vermek yoksul doyurmak da köylülere verilmiştir.
  • الکیاسه والادب لاهل المدر  ** الضیافه والقری لاهل الوبر 
  • Tanrı, garibe ziyafet çekmeyi köylülere vermiştir.
  • الضیافة للغریب والقری  ** اودع الرحمن فی اهل القری 
  • Köylerde her gün Tanrı’dan başka imdadına yetişecek hiç kimsesi olmayan yeni bir misafir vardır. 2400
  • کل یوم فی القری ضیف حدیث  ** ما له غیر الاله من مغیث 
  • Köylerde her gece yeni bir topluluk vardır ki onların Tanrı’dan başka kimseleri yoktur.
  • کل لیل فی القری وفد جدید  ** ما لهم ثم سوی الله محید 
  • O iki yabancı, adamakıllı yemek yemişler, imtilâya uğramışlardı. O Müslüman ise oruçluydu.
  • تخمه بودند آن دو بیگانه ز خور  ** بود صایم روز آن مومن مگر 
  • Akşam namazı vakti o helva gelince Mümin, pek aç olduğundan yemek istediyse de,
  • چون نماز شام آن حلوا رسید  ** بود مومن مانده در جوع شدید