English    Türkçe    فارسی   

6
353-362

  • Onlar, savaş ateşini yaktılar mı Allah, onların ateşini tamamiyle söndürür.
  • کلما هم اوقدوا نار الوغی  ** اطفاء الله نارهم حتی انطفا 
  • İnsan azmeder der ki: Gönül, orada durma. Fakat yine unutur, çünkü azim ehli değildir ki.
  • عزم کرده که دلا آنجا مه‌ایست  ** گشته ناسی زانک اهل عزم نیست 
  • Doğruluk tohumunu ekmemiş olduğundan Allah, ona o unutkanlığı verir. 355
  • چون نبودش تخم صدقی کاشته  ** حق برو نسیان آن بگماشته 
  • Gönül çakmağını çakmak ister ama Allah, o kıvılcımı söndürüverir.
  • گرچه بر آتش‌زنه‌ی دل می‌زند  ** آن ستاره‌ش را کف حق می‌کشد 
  • Bunu anlatan bir hikâye
  • قصه‌ای هم در تقریر این 
  • Bir adam, geceleyin bir ayak pıtırtısı işitti. Mumu yakmak için çakmağı kavradı.
  • شرفه‌ای بشنید در شب معتمد  ** برگرفت آتش‌زنه که آتش زند 
  • Hırsız gelip adamın önüne oturdu, kav ateş aldıkça söndürmeye başladı.
  • دزد آمد آن زمان پیشش نشست  ** چون گرفت آن سوخته می‌کرد پست 
  • Kav ateş almasın diye boyuna kavı, yandıkça parmağı ile söndürüyordu.
  • می‌نهاد آنجا سر انگشت را  ** تا شود استاره‌ی آتش فنا 
  • Adam, kavı kendi kendine sönüyor sanmakta, hırsızın söndürdüğünü görmemekteydi. 360
  • خواجه می‌پنداشت کز خود می‌مرد  ** این نمی‌دید او که دزدش می‌کشد 
  • Tuhaf şey dedi, bu kav, ıslak olmalı ki ateşlenirken hemen sönmede.
  • خواجه گفت این سوخته نمناک بود  ** می‌مرد استاره از تریش زود 
  • Pek karanlık olduğundan önünde oturan ve ateşi söndüren hırsızı göremiyordu.
  • بس که ظلمت بود و تاریکی ز پیش  ** می‌ندید آتش‌کشی را پیش خویش