English    Türkçe    فارسی   

6
399-408

  • Benim emrim olmadan kervanın bütün ahvalini, olduğu gibi bir bir anlattı.
  • بی‌وصیت بی‌اشارت یک به یک  ** حالشان دریافت بی ریبی و شک 
  • Bu otuz bey, otuz defada ne öğrenebildiyse o, hepsini birden öğrenip geldi. 400
  • هر چه زین سی میر اندر سی مقام  ** کشف شد زو آن به یکدم شد تمام 
  • Beylerin,bu delili cebrice şüphelerle zayıflarmaya savaşmaları,padişahın onlara verdiği cevap
  • مدافعه‌ی امرا آن حجت را به شبهه‌ی جبریانه و جواب دادن شاه ایشان را 
  • Beyler, bu bir zekâ işi, o da Allah vergisi, çalışmakla olmaz ki.
  • پس بگفتند آن امیران کین فنیست  ** از عنایتهاش کار جهد نیست 
  • Aya o güzel yüzü Allah vermiş, güle o hoş kokuyu Allah ihsan etmiş dediler.
  • قسمت حقست مه را روی نغز  ** داده‌ی بختست گل را بوی نغز 
  • Padişah dedi ki: İnsanın elde ettiği şey zararsa çalışmamasından ileri gelmiştir, kârsa çalışıp çabalamasından.
  • گفت سلطان بلک آنچ از نفس زاد  ** ریع تقصیرست و دخل اجتهاد 
  • Yoksa Âdem, “Rabbimiz, biz nefsimize zulmettik” der miydi.
  • ورنه آدم کی بگفتی با خدا  ** ربنا انا ظلمنا نفسنا 
  • Bu suç bahtımdan. Kader böyleymiş,ihtiyatın tedbirin ne faydası var? derdi. 405
  • خود بگفتی کین گناه از نفس بود  ** چون قضا این بود حزم ما چه سود 
  • İblis gibi hani. O da “Sen beni azdırdın. Hem kadehimizi kırıyor, hem de bizi dövüyorsun” demişti ya.
  • هم‌چو ابلیسی که گفت اغویتنی  ** تو شکستی جام و ما را می‌زنی 
  • Halbuki takdir haktır ama, kulun çalışması da hak. Kendine gel de koca şeytan gibi kör olma.
  • بل قضا حقست و جهد بنده حق  ** هین مباش اعور چو ابلیس خلق 
  • İki iş arasında tereddütte kalıyoruz. Hiç ihtiyarımız olmasa bu tereddüt olur mu?
  • در تردد مانده‌ایم اندر دو کار  ** این تردد کی بود بی‌اختیار