- Bu nefret ve sevgi, aşinalıktan gelir... hastalık da iyi gıdadan olur, kuvvet de!
- ز آشنایی خیزد این بغض و ولا ** وز غذای خویش بود سقم و قوی
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Tanrı Kelim’i de, acemilere bu sırrı bildirmek, onları faydalandırmak için kendini acemi yaptı.
- مستفید اعجمی شد آن کلیم ** تا عجمیان را کند زین سر علیم
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bizde kendimizi ondan daha acemi yapalım da bilmez gibi cevabını dinleyelim.
- ما هم از وی اعجمی سازیم خویش ** پاسخش آریم چون بیگانه پیش
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Eşek satanlar, o satışın anahtarını elde etmek için birbirlerine âdeta düşman olurlar, çekişir dururlar.
- خرفروشان خصم یکدیگر شدند ** تا کلید قفل آن عقد آمدند
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Tanrı buyurdu ki: Ey akıl sahibi Musa, madem ki sordun gel de cevabını duy.   3015
- پس بفرمودش خدا ای ذولباب ** چون بپرسیدی بیا بشنو جواب
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ey Musa, yere bir tohum ek de bunun sırrını anla, insafa gel!
- موسیا تخمی بکار اندر زمین ** تا تو خود هم وا دهی انصاف این
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Musa tohum ekti, ekin bitti, kemale gelip başaklandı, güzelce, düzgünce yetişti...
- چونک موسی کشت و شد کشتش تمام ** خوشههااش یافت خوبی و نظام
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Orağı alıp biçmeye başladı. Gaybtan kulağına bir ses geldi:
- داس بگرفت و مر آن را میبرید ** پس ندا از غیب در گوشش رسید
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Neden ekiyor, besliyorsun da kemale gelince kesiyor, biçiyorsun?
- که چرا کشتی کنی و پروری ** چون کمالی یافت آن را میبری
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Musa dedi ki: Yarabbi, burada tane de var saman da... onun için kesiyorum.   3020
- گفت یا رب زان کنم ویران و پست ** که درینجا دانه هست و کاه هست
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Çünkü tanenin saman ambarına konması lâyık değil... saman da buğday ambarına konursa yazık olur!
- دانه لایق نیست درانبار کاه ** کاه در انبار گندم هم تباه
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bu ikisini karıştırmak hikmete uygun olamaz. Mutlaka elerken ayırt etmek lâzım.
- نیست حکمت این دو را آمیختن ** فرق واجب میکند در بیختن
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Tanrı dedi ki: Bu bilgiyi sen kimden aldın da bir harman meydana getiriyorsun?
- گفت این دانش تو از کی یافتی ** که به دانش بیدری بر ساختی
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Musa,Tanrım bana bu temyizi sen verdin dedi... Tanrı dedi ki: Öyleyse bende nasıl olur da temyiz olmaz?
- گفت تمییزم تو دادی ای خدا ** گفت پس تمییز چون نبود مرا
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Halk arasında temiz ruhlar da var, topraklara bulanmış kara ruhlar da.   3025
- در خلایق روحهای پاک هست ** روحهای تیرهی گلناک هست
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bu sedeflerin hepsi bir değil... birisinde inci var, öbüründe boncuk!
- این صدفها نیست در یک مرتبه ** در یکی درست و در دیگر شبه
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Buğdayları samandan ayırmak nasıl lâzımsa bu iyiyi de kötüyü de ayırmak vâcip.
- واجبست اظهار این نیک و تباه ** همچنانک اظهار گندمها ز کاه
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bu âlem halkı, hikmet hazineleri gizli kalmasın, meydana çıksın diye yaratılmıştır.
- بهر اظهارست این خلق جهان ** تا نماند گنج حکمتها نهان
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ben bir hazineydim dedi Tanrı, hem de gizli... bunu duy da cevherini kaybetme, meydana çıkar!
- کنت کنزا کنت مخفیا شنو ** جوهر خود گم مکن اظهار شو
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
	      
	       
	      
	       
	      
	       
	      
		  
		  
	      
		  
		  - Hayvani ruhla cüz’i akıl,vehim ve hayal ayrana benzer..bakî olan ruhsa bu ayranda gizli olan yağa
- بیان آنک روح حیوانی و عقل جز وی و وهم و خیال بر مثال دوغند و روح کی باقیست درین دوغ همچون روغن پنهانست
 
	      
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Ayran içinde yağ nasıl gizliyse, doğruluk cevherinde yalan da gizlidir.   3030
- جوهر صدقت خفی شد در دروغ ** همچو طعم روغن اندر طعم دوغ
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O yalanın, şu fâni tendir... doğrun da Tanrıya mensup olan can!
- آن دروغت این تن فانی بود ** راستت آن جان ربانی بود
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Yıllardır şu ten ayranı meydandadır da can yağı onda fâni ve değersiz bir hale gelmiştir.
- سالها این دوغ تن پیدا و فاش ** روغن جان اندرو فانی و لاش
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Nihayet Tanrı, bir elçi kulunu, ayranı yayığa koyup döven birisini gönderir de,
- تا فرستد حق رسولی بندهای ** دوغ را در خمره جنبانندهای
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bende bir ben gizli olduğunu bileyim diye sıfatla hünerle o yayığı döver.
- تا بجنباند به هنجار و به فن ** تا بدانم من که پنهان بود من
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Yahut da zatından âdeta bir cüz olan bir kulunun sözünü izhar eder de o söz, vahiy arayan kişinin kulağına girer.   3035
- یا کلام بندهای کان جزو اوست ** در رود در گوش او کو وحی جوست