English    Türkçe    فارسی   

6
1-25

  • Ey gönüllerin hayatı Hüsameddin, nice zamandır altıncı cildin yazılmasına meyledip durmaktasın.
  • ای حیات دل حسام‌الدین بسی  ** میل می‌جوشد به قسم سادسی 
  • Husami-name, senin gibi bilgisi çok bir erin çekişiyle dünyayı dönüp dolaşmada.
  • گشت از جذب چو تو علامه‌ای  ** در جهان گردان حسامی نامه‌ای 
  • Ey mânevi er, Mesnevinin son cildi olan altıncı cildi de sana armağan sunmaktayım.
  • پیش‌کش می‌آرمت ای معنوی  ** قسم سادس در تمام مثنوی 
  • Bu altı ciltle altı cihete nur saç da çevresini dolanmayan dolansın.
  • شش جهت را نور ده زین شش صحف  ** کی یطوف حوله من لم یطف 
  • Aşkın beşle, altıyla işi yoktur. Onun maksadı, ancak sevgilinin kendisini çekmesidir. 5
  • عشق را با پنج و با شش کار نیست  ** مقصد او جز که جذب یار نیست 
  • Belki bundan sonra bir izin gelir de söylenmesi lâzım olan sırlar söylenir.
  • بوک فیما بعد دستوری رسد  ** رازهای گفتنی گفته شود 
  • Bu ince ve gizli kinayelerden daha açık, daha anlayışlı bir tarzda anlatılır.
  • یا بیانی که بود نزدیکتر  ** زین کنایات دقیق مستتر 
  • Sır, ancak sırrı bilenle eşittir. Sır, onu inkâr eden kişinin kulağına söylenmez.
  • راز جز با رازدان انباز نیست  ** راز اندر گوش منکر راز نیست 
  • Fakat Allah’dan davet etme emri gelince artık halkın kabul edip etmemesiyle ne işimiz var?
  • لیک دعوت واردست از کردگار  ** با قبول و ناقبول او را چه کار 
  • Nuh, tam dokuz yüz yıl kavmini davet edip durdu. Her an da kavminin inkârı arttı. 10
  • نوح نهصد سال دعوت می‌نمود  ** دم به دم انکار قومش می‌فزود 
  • Fakat söylemeden vazgeçti mi? Hiç sükût mağarasına çekilmeye kalkıştı mı?
  • هیچ از گفتن عنان واپس کشید  ** هیچ اندر غار خاموشی خزید 
  • Köpeklerin havlaması ile kervan, hiç yolundan kalır mı?
  • گفت از بانگ و علالای سگان  ** هیچ واگردد ز راهی کاروان 
  • Ay ışığı olan gecede dolunay, köpeklerin havlaması ile yürüyüşünü ağırlaştırır mı, dedi.
  • یا شب مهتاب از غوغای سگ  ** سست گردد بدر را در سیر تگ 
  • Ay, ışığını saçar, köpek de havlar durur. Herkes, yaradılışına göre bir hizmette bulunur.
  • مه فشاند نور و سگ عو عو کند  ** هر کسی بر خلقت خود می‌تند 
  • Takdir herkese bir hizmet vermiş, herkesi bir işe lâyık görüp iptilâya salmıştır. 15
  • هر کسی را خدمتی داده قضا  ** در خور آن گوهرش در ابتلا 
  • Ay der ki: Köpek, o pis sesini bırakmıyorsa ben ayım, gidişimi nasıl bırakırım ki?
  • چونک نگذارد سگ آن نعره‌ی سقم  ** من مهم سیران خود را چون هلم 
  • Sirke, sirkeliğini artırdıkça şekerin artması gerek.
  • چونک سرکه سرکگی افزون کند  ** پس شکر را واجب افزونی بود 
  • Kahır, sirkedir, lütuf da bala benzer. Sirkengübinin temeli, bu ikisidir.
  • قهر سرکه لطف هم‌چون انگبین  ** کین دو باشد رکن هر اسکنجبین 
  • Bal, sirkeden az oldu mu sirkengübin, iyi olmaz.
  • انگبین گر پای کم آرد ز خل  ** آیند آن اسکنجبین اندر خلل 
  • Nuh’un kavmi de, ona sirke döküp duruyorlardı, fakat Allah’nın lütuf ve ihsan denizi ona daha fazla şeker dökmekteydi. 20
  • قوم بر وی سرکه‌ها می‌ریختند  ** نوح را دریا فزون می‌ریخت قند 
  • Onun şekerine cömertlik denizinden yardım edilmekte idi de o yüzden âlem halkının sirkesinden fazlaydı onun şekeri.
  • قند او را بد مدد از بحر جود  ** پس ز سرکه‌ی اهل عالم می‌فزود 
  • Tek bir kişi ama bine bedel... Kimdir o? Allah velisi. Hattâ o yüce Allah kulu, yüzlerce zamanın tek eridir.
  • واحد کالالف کی بود آن ولی  ** بلک صد قرنست آن عبدالعلی 
  • Denize bir yol bulmuş olan küpün önünde ırmaklar bile diz çöker.
  • خم که از دریا درو راهی شود  ** پیش او جیحونها زانو زند 
  • Hele şu deniz yok mu? Bütün denizler, bu örmekleri, bu sözleri duyunca,
  • خاصه این دریا که دریاها همه  ** چون شنیدند این مثال و دمدمه 
  • Ulu bir ad, küçücük, ehemmiyetsiz bir ada eş oldu diye utançlarından ağızları acılaşır. 25
  • شد دهانشان تلخ ازین شرم و خجل  ** که قرین شد نام اعظم با اقل