- Çünkü birisini kendisi için döven borçludur. Allah için döven her şeyden emindir.   1515
 
		    - آنک بهر خود زند او ضامنست  ** وآنک بهر حق زند او آمنست 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Baba oğlunu dövse de oğlu ölse kan diyetini vermesi lâzımdır.
 
		    - گر پدر زد مر پسر را و بمرد  ** آن پدر را خونبها باید شمرد 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Çünkü onu, kendi işi için dövmüştür. Oğlun, babaya hizmeti vaciptir.
 
		    - زانک او را بهر کار خویش زد  ** خدمت او هست واجب بر ولد 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Fakat çocuğu öğretmeni dövse de çocuk, bu dayaktan ölse korkma, öğretmene hiçbir şey olmaz.
 
		    - چون معلم زد صبی را شد تلف  ** بر معلم نیست چیزی لا تخف 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Çünkü öğretmen Allah vekilidir, emindir. Her eminin hakkındaki hükümde böyledir.
 
		    - کان معلم نایب افتاد و امین  ** هر امین را هست حکمش همچنین 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Talebenin öğretmene hizmeti farz değildir. Bu yüzden de üstat ona kendisi için bir ceza vermez.   1520
 
		    - نیست واجب خدمت استا برو  ** پس نبود استا به زجرش کارجو 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Baba döverse kendi hizmeti için döver, bundan dolayı,kan pahasından kurtulamaz.
 
		    - ور پدر زد او برای خود زدست  ** لاجرم از خونبها دادن نرست 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ey Zülfikar, kendi varlığının, benliğinin başını kes. Kendinden geç, derviş gibi yok ol.
 
		    - پس خودی را سر ببر ای ذوالفقار  ** بیخودی شو فانیی درویشوار 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Kendinden geçtin, varlığını bıraktın mı, ne yaparsan Allah yapar. “Sen atmadın, Allah attı” hükmüne girersin, eminsin.
 
		    - چون شدی بیخود هر آنچ تو کنی  ** ما رمیت اذ رمیتی آمنی 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O diyet Allahyadır, emin olan adama değil. Bu, “Fıkıh” ta uzun uzadıya ve etraflıca anlatılmıştır.
 
		    - آن ضمان بر حق بود نه بر امین  ** هست تفصیلش به فقه اندر مبین 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Her dükkânın ayrı bir sanatı, ayrı bir kârı vardır. Mesnevide yokluk dükkânıdır oğul.   1525
 
		    - هر دکانی راست سودایی دگر  ** مثنوی دکان فقرست ای پسر 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Kunduracı dükkânında güzel deriler bulunur. Herhangi bir tahta parçası görürse bil ki kundura kalıbıdır.
 
		    - در دکان کفشگر چرمست خوب  ** قالب کفش است اگر بینی تو چوب 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Kumaş satanlarda kumaşlar, ipekliler bulunur, demir olsa olsa arşın olarak vardır.
 
		    - پیش بزازان قز و ادکن بود  ** بهر گز باشد اگر آهن بود 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Mesnevimiz vahdet dükkânıdır. Orada birden başka ne görürsen puttur.
 
		    - مثنوی ما دکان وحدتست  ** غیر واحد هرچه بینی آن بتست 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Halkı tuzağa düşürmek için putu övmeyi “Onlar ak ve yüce kuşlardır” sözü gibi say.
 
		    - بت ستودن بهر دام عامه را  ** همچنان دان کالغرانیق العلی 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Peygamber, onu “Vennecmi” suresinde okudu ama o söz, surede bir âyet değildi, sınama için söylenmiş bir sözdü.   1530
 
		    - خواندش در سورهی والنجم زود  ** لیک آن فتنه بد از سوره نبود 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Sonunda bütün kâfirler de secde ettiler. Bu, bir sırdı, bu suretle onlar da yere baş koydular.
 
		    - جمله کفار آن زمان ساجد شدند  ** هم سری بود آنک سر بر در زدند 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bundan sonra anlaşılması güç, karışık bir söz vardır. Sen, Süleyman’la bulun, şeytanlara karışma.
 
		    - بعد ازین حرفیست پیچاپیچ و دور  ** با سلیمان باش و دیوان را مشور 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Yine sofi ile kadı hikâyesine gel, o zayıf ve perişan, fakat zalim adamın hikâyesini anlat.
 
		    - هین حدیث صوفی و قاضی بیار  ** وان ستمکار ضعیف زار زار 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Kadı dedi ki: Oğul, önce tavanı durdur da ondan sonra ona hayır, şer bir resim yapayım.
 
		    - گفت قاضی ثبت العرش ای پسر  ** تا برو نقشی کنم از خیر و شر 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Vuran nerede? Vurduğu yer neresi? Yahu, bu, hastalıkla bir hayal olmuş!   1535
 
		    - کو زننده کو محل انتقام  ** این خیالی گشته است اندر سقام 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Şeriat,dirilerle zenginler içindir. Hiç mezardaki ölülere şeriat hükümleri tatbik edilebilir mi?
 
		    - شرع بهر زندگان و اغنیاست  ** شرع بر اصحاب گورستان کجاست 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Yoklukla kendilerinden geçmiş olanlar, o ölülerden yüz kat daha ölüdür.
 
		    - آن گروهی کز فقیری بیسرند  ** صد جهت زان مردگان فانیتراند 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ölü, bir kere ölmüş, bu âlemden geçip gitmiştir. Halbuki sofiler, yüz taraftan ölmüşlerdir.
 
		    - مرده از یک روست فانی در گزند  ** صوفیان از صد جهت فانی شدند 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ölüm, bir kere öldürülmedir. Halbuki bu, üç yüz ölümdür, her birine de sayısız diyet vardır.
 
		    - مرگ یک قتلست و این سیصد هزار  ** هر یکی را خونبهایی بیشمار