- Adam, bu ırmakta elma aksini gördü ama bu görüşü de, eteğini elmayla doldurdu.
- چون درین جو دیدعکس سیب مرد  ** دامنش را دید آن پر سیب کرد 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Bu görüşü, yüzlerce çuvalı elmayla doldurdu. Artık, ırmakta gördüğü, nasıl olur da hayal olur?   3195
- آنچ در جو دید کی باشد خیال  ** چونک شد از دیدنش پر صد جوال 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ten görme de o sağır ve dilsizler gibi kendilerine doğru bir şey söylenince inkâr edenlerden olma.
- تن مبین و آن مکن کان بکم و صم  ** کذبوا بالحق لما جائهم 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O zat, “Attığın vakit sen atmadın, Tanrı attı” sırrına mazhar olmuştur. Onun gürüşü, Tanrı görüşüdür.
- ما رمیت اذ رمیت احمد بدست  ** دیدن او دیدن خالق شدست 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ona hizmet Tanrı’ya hizmettir. Gündüzü görmek, bu pencereyi görmektir.
- خدمت او خدمت حق کردنست  ** روز دیدن دیدن این روزنست 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Hele şu pencere yok mu? O, kendinden parlamadadır. Ondaki nur, güneşin, yahut Ferkad yıldızının eğreti nuru değildir.
- خاصه این روزن درخشان از خودست  ** نی ودیعهی آفتاب و فرقدست 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - O pencereye vuran nur da yine o güneştendir ama bilinen yoldan, bilinen taraftan gelmemiştir o.   3200
- هم از آن خورشید زد بر روزنی  ** لیک از راه و سوی معهود نی 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bu pencereyle güneş arasında öyle bir yol vardır ki başka pencereler, o yolu bilmez.
- در میان شمس و این روزن رهی  ** هست روزنها نشد زو آگهی 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bir bulut gelse de güneşi örtse güneşin nuru bu pencereden köpürür, çağlar.
- تا اگر ابری بر آید چرخپوش  ** اندرین روزن بود نورش به جوش 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bu pencereyle güneş arasında şu havayla altı cihetten başka bir yoldan bir ülfet, bir ünsiyet vardır.
- غیر راه این هوا و شش جهت  ** در میان روزن و خور مالفت 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Onu övmek, onu tesbih etmek, Tanrı’yı övmek, Tanrı’yı tesbih etmektir. Bu tabağın meyvesi, kendiliğinden biter.
- مدحت و تسبیح او تسبیح حق  ** میوه میروید ز عین این طبق 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Bu sebepten salkım salkım elmalar biter. Bu sepete ağaç adını taksan hiç yanlış olmaz.   3205
- سیب روید زین سبد خوش لخت لخت  ** عیب نبود گر نهی نامش درخت 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bu sepete elma ağacı de. İkisinin arasında gizli bir yol var zaten.
- این سبد را تو درخت سیب خوان  ** که میان هر دو راه آمد نهان 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Meyve veren bir ağaçtan ne biterse aynen bu sepetten de biter, bu sepet de o çeşit meyveleri verir.
- آنچ روید از درخت بارور  ** زین سبد روید همان نوع از ثمر 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Şu halde artık sepeti baht ağacı gör de bu sepetin gölgesinde bir hoşça otur.
- پس سبد را تو درخت بخت بین  ** زیر سایهی این سبد خوش مینشین 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ekmek, insana mülâyemet verince ey sevgili dost, artık neden ona ekmek dersin? Mahmude de.
- نان چو اطلاق آورد ای مهربان  ** نان چرا میگوییش محموده خوان 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Yoldaki toprak göze ve cana parlaklık verirse o toprağı sürme gör, sürme bil.   3210
- خاک ره چون چشم روشن کرد و جان  ** خاک او را سرمه بین و سرمه دان 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O nur, bu topraktan çıkıp parlarken artık ben ne diye başımı göğe kaldırayım?
- چون ز روی این زمین تابد شروق  ** من چرا بالا کنم رو در عیوق 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O yok oldu, ey küstâh, ona var deme. Böyle bir ırmakta hiç kuru toprak kalır mı?
- شد فنا هستش مخوان ای چشمشوخ  ** در چنین جو خشک کی ماند کلوخ 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bu güneşin önünde yeni ay parlayabilir, yahut böyle bir Rüstem’e karşı Zâl’in kuvveti para eder mi?
- پیش این خورشید کی تابد هلال  ** با چنان رستم چه باشد زور زال 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Tanrı da diler ve üstündür o. Nihayet varlıkların kökünü kazır, hepsini yok eder.
- طالبست و غالبست آن کردگار  ** تا ز هستیها بر آرد او دمار 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - İki deme, iki bilme, iki çağırma. Kulu efendisinde yok olmuş bil.   3215
- دو مگو و دو مدان و دو مخوان  ** بنده را در خواجهی خود محو دان 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Efendi de efendiyi yaratanın nurunda yok olmuş, ölüp gitmiş gömülmüştür.
- خواجه هم در نور خواجهآفرین  ** فانیست و مرده و مات و دفین 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bu efendiyi Tanrı’dan ayrı bildin mi metni de kaybedersin, dibaceyi de.
- چون جدا بینی ز حق این خواجه را  ** گم کنی هم متن و هم دیباجه را 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Gözünü gönlünü topraktan çevir. Bu, bir tek kıbledir, iki kıble görme.
- چشم و دل را هین گذاره کن ز طین  ** این یکی قبلهست دو قبله مبین