English    Türkçe    فارسی   

2
2318-2367

  • O seni o kadar mamur ve baki bir hale soktu ki, Dehrî, nihayet senin evveline evvel yok sandı.
  • آن چنان معمور و باقی داشتت ** تا که دهری از ازل پنداشتت‏
  • Şükür olsun ki senin evvelini bildik. Peygamberler sırrını söyledi.
  • شکر دانستیم آغاز ترا ** انبیا گفتند آن راز ترا
  • İnsan olan bilir ki o, sonradan yapılmalıdır. Fakat evde ağ kuran örümcek ne bilsin! 2320
  • آدمی داند که خانه حادث است ** عنکبوتی نه که در وی عابث است‏
  • Sivrisinek ne bilir, bu bağ kimin? Baharın doğar, kışın ölür.
  • پشه کی داند که این باغ از کی است ** کاو بهاران زاد و مرگش در دی است‏
  • Tahta içinde sınık bir halde doğan kurt, tahtanın fidanlık halini bilir mi?
  • کرم کاندر چوب زاید سست حال ** کی بداند چوب را وقت نهال‏
  • Bilse bilse o vakit mahiyeti itibariyle akıl sahibi olur, isterse sureti kurt olsun.
  • ور بداند کرم از ماهیتش ** عقل باشد کرم باشد صورتش‏
  • Akıl, kendini renk, renk, çeşit, çeşit gösterir, ama peri gibi o suretlerden fersahlarca uzaktır.
  • عقل خود را می‏نماید رنگها ** چون پری دور است از آن فرسنگ‏ها
  • Hatta peri de nedir ki? Melekten bile üstündür. Fakat sen sinek kanatlısın da onun için aşağılarda uçuyorsun. 2325
  • از ملک بالاست چه جای پری ** تو مگس پری به پستی می‏پری‏
  • Gerçi aklın, seni yüceliklere çekmekte; ama taklit kurşun aşağılıklarda yayılmakta.
  • گر چه عقلت سوی بالا می‏پرد ** مرغ تقلیدت به پستی می‏چرد
  • Taklitten doğan bilgi canımızın vebalidir, iğretidir. Bizse o bizim malımızdır diye oturup kalmışız.
  • علم تقلیدی وبال جان ماست ** عاریه ست و ما نشسته کان ماست‏
  • Bu çeşit akıldansa cahil olmak daha iyi. Deliliğe vurmak daha yeğ!
  • زین خرد جاهل همی باید شدن ** دست در دیوانگی باید زدن‏
  • Faydanı nede görüyorsan ondan kaç. Zehir iç, Âbıhayatı dök!
  • هر چه بینی سود خود ز آن می‏گریز ** زهر نوش و آب حیوان را بریز
  • Seni öveni söv, kazancını, sermayeni müflise borç ver! 2330
  • هر که بستاند ترا دشنام ده ** سود و سرمایه به مفلس وام ده‏
  • Eminliği bırak, korku yerine var. Namusu terk et, apaçık rüsvay ol!
  • ایمنی بگذار و جای خوف باش ** بگذر از ناموس و رسوا باش و فاش‏
  • Ben uzun uzadıya ilerisini düşünen aklı denedim. Bundan böyle divaneliğe vuracağım!
  • آزمودم عقل دور اندیش را ** بعد از این دیوانه سازم خویش را
  • Seyyid’in “Niçin orospuyu aldın?” demesi üzerine Delkak’ın mazereti
  • عذر گفتن دلقک با سید که چرا فاحشه را نکاح کرد
  • Seyyid-i Ecel, bir gece Delkak’a “Hemencecik bir orospuyu neden aldın?
  • گفت با دلقک شبی سید اجل ** قحبه‏ای را خواستی تو از عجل‏
  • Bunu bana söylemeliydin. Sana namuslu bir kız alırdık” dedi.
  • با من این را باز می‏بایست گفت ** تا یکی مستور کردیمیت جفت‏
  • Delkak “Dokuz tane namuslu, temiz kadın aldım, hepsi orospu oldu. Derdimden eridim, bittim. 2335
  • گفت نه مستور صالح خواستم ** قحبه گشتند و ز غم تن کاستم‏
  • Bunun üzerine bu hiçbir işe yaramaz orospuyu aldım. Görelim bakalım, bunun sonu ne olacak?” dedi.
  • خواستم این قحبه را بی‏معرفت ** تا ببینم چون شود این عاقبت‏
  • Ben, birçok defalar aklı sınadım. Bundan sonra bir tarla arayacak, oraya delilik tohumu saçacağım!
  • عقل را من آزمودم هم بسی ** زین سپس جویم جنون را مغرسی‏
  • Birisinin kendisini deli gösteren bir uluyu hile ile söyletmesi
  • به حیلت در سخن آوردن سائل آن بزرگ را که خود را دیوانه ساخته بود
  • Birisi” Bir akıllı arıyorum, onunla meşverette bulunacağım, bir müşkülüm var, ona söyleyeceğim” dedi.
  • آن یکی می‏گفت خواهم عاقلی ** مشورت آرم بدو در مشکلی‏
  • Bu sözü duyan da “Şehrimizde kendisini deliliğe vuran birisi var, ondan başka akıllı yok.
  • آن یکی گفتش که اندر شهر ما ** نیست عاقل جز که آن مجنون‏نما
  • İşte bir sopaya binmiş, çocuklarla beraber koşup duruyor. 2340
  • بر نیی گشته سواره نک فلان ** می‏دواند در میان کودکان‏
  • Rey ve tedbir sahibi, ateş parçası gibi bir adamdır. Kadri gök gibi yüce, yıldızlar yağdırıcı bir zattır.
  • صاحب رای است و آتش پاره‏ای ** آسمان قدر است و اختر باره‏ای‏
  • Kudreti, parlaklığı, Kerrûbilere can olmuştur. O, kendisini bu divanelikte gizlemiştir.” dedi.
  • فر او کروبیان را جان شده ست ** او در این دیوانگی پنهان شده ست‏
  • Fakat her divaneyi kendine can sayma.. Sâmiri gibi buzağıya secde etme.
  • لیک هر دیوانه را جان نشمری ** سر منه گوساله را چون سامری‏
  • Bir veli sana gayb’a ait yüz binlerce şeyi, yüz binlerce sırrı apaçık söylese bile,
  • چون ولیی آشکارا با تو گفت ** صد هزاران غیب و اسرار نهفت‏
  • Sen de o anlayış, o bilgi olmadıkça yine fışkıyı ödağacından ayırt edemezsin. 2345
  • مر ترا آن فهم و آن دانش نبود ** واندانستی تو سرگین را ز عود
  • Veli, kendisine deliliği perde etti mi, ey kör, sen onu nasıl tanıyabilirsin?
  • از جنون خود را ولی چون پرده ساخت ** مر و را ای کور کی خواهی شناخت‏
  • Eğer yakîn gözün açıksa bak da her taşın altında bir erin gizli olduğunu gör!
  • گر ترا باز است آن دیده‏ی یقین ** زیر هر سنگی یکی سرهنگ بین‏
  • Yol gösterici ortada, göz önünde; her Kelîm’in bir kilime bürünmüş olduğu meydandadır.
  • پیش آن چشمی که باز و رهبر است ** هر گلیمی را کلیمی در بر است‏
  • Veliyi meşhur eden yine velidir. Veli, kime dilerse nasip verir.
  • مر ولی را هم ولی شهره کند ** هر که را او خواست با بهره کند
  • Fakat deliliğe vurdu mu kimse akıl edip de onu anlayamaz. 2350
  • کس نداند از خرد او را شناخت ** چون که او مر خویش را دیوانه ساخت‏
  • Bir hırsız, körden bir şey çaldı mı kör, onu bulabilir mi hiç?
  • چون بدزدد دزد بینایی ز کور ** هیچ یابد دزد را او در عبور
  • Hırsız, gelip ona çatsa bile kör, hırsız kimdir? Ne anlasın?
  • کور نشناسد که دزد او که بود ** گر چه خود بر وی زند دزد عنود
  • Köpek, kör yoksulu ısırsa bile kör, kendisini dalayan köpeği nereden bilecek?
  • چون گزد سگ کور صاحب ژنده را ** کی شناسد آن سگ درنده را
  • Köpeğin kör bir dilenciye saldırması
  • حمله بردن سگ بر کور گدا
  • Bir köpek, mahallede bir kör bir dilenciye savaş aslanı gibi saldırdı.
  • یک سگی در کوی بر کور گدا ** حمله می‏آورد چون شیر وغا
  • Ay bile yoksulların izi tozunu gözüne sürme gibi çektiği halde, köpek, kızgınlıkla yoksullara saldırır. 2355
  • سگ کند آهنگ درویشان به خشم ** در کشد مه خاک درویشان به چشم‏
  • Kör, köpeğin sesinden korktu, âciz oldu. Ona tâzim etmeye başladı:
  • کور عاجز شد ز بانگ و بیم سگ ** اندر آمد کور در تعظیم سگ‏
  • “Ey avcılar beyi, ey av aslanı, el senin elin (hüküm senin hükmün), benden el çek” demeye başladı.
  • کای امیر صید و ای شیر شکار ** دست دست تست دست از من بدار
  • Hakîmin biri de zaruret yüzünden eşeğin kuyruğunu ağırlamış, o kuyruğa Kerim lâkabını takmıştır.
  • کز ضرورت دم خر را آن حکیم ** کرد تعظیم و لقب دادش کریم‏
  • Kör de zora gelince köpeğe “Ey aslan, benim gibi arık birisini avlayıp da ne yapacaksın?
  • گفت او هم از ضرورت کای اسد ** از چو من لاغر شکارت چه رسد
  • Dostların çölde yaban eşeği avlamaktalar, sense mahallede kör avlıyorsun, bu ne kötü şey! 2360
  • گور می‏گیرند یارانت به دشت ** کور می‏گیری تو در کوچه به گشت‏
  • Dostların avda yaban eşeği arıyorlar, sen sokakta hile düzüp kör arıyorsun” dedi.
  • گور می‏جویند یارانت به صید ** کور می‏جویی تو در کوچه به کید
  • Bilgili köpek yaban eşeği avlar, bilgisiz köpekse köre kasteder.
  • آن سگ عالم شکار گور کرد ** وین سگ بی‏مایه قصد کور کرد
  • Köpek bile, ilim öğrenince azgınlıktan kurtulur, ormanlarda helâl hayvanlar avlar.
  • علم چون آموخت سگ رست از ضلال ** می‏کند در بیشه‏ها صید حلال‏
  • Köpek bile âlim olunca savaşta çevikleşir. Köpek bile ârif olunca Eshâb-ı Kehif’ten olur.
  • سگ چو عالم گشت شد چالاک زحف ** سگ چو عارف گشت شد ز اصحاب کهف‏
  • Köpek bile avcıları kimdir, anlar, tanır. Yarabbi, her şeyi tanıtan o nur nedir ki? 2365
  • سگ شناسا شد که میر صید کیست ** ای خدا آن نور اشناسنده چیست‏
  • Körün tanıyamaması, gözü olmadığından değildir; bu, onun bilgisizlikten sarhoş olması yüzündendir.
  • کور نشناسد نه از بی‏چشمی است ** بلکه این ز آن است کز جهل است مست‏
  • Kör, bu yeryüzünden de daha gözsüz değil ya! Hâlbuki bu yer bile Tanrı inayetiyle düşmanı tanıdı!
  • نیست خود بی‏چشم تر کور از زمین ** این زمین از فضل حق شد خصم بین‏