- Felsefeci, aleyhine söylenmeye yeltenir ama nurunun oku ağzını oklar, onu susturur.”
- فلسفی و آنچ پوزش میکند ** قوس نورت تیردوزش میکند
- Hakikaten de öyle oldu, hatta bu vaatten de üstün şeyler vücuda geldi. O uyudu, fakat bahtı, ikbali uyumadı.
- آنچنان کرد و از آن افزون که گفت ** او بخفت و بخت و اقبالش نخفت
- Babalarının canı yavrularım, sihirbaz uyudu mu işinin parlaklığı gider, sihrinin tesiri kalmaz.” 1215
- جان بابا چونک ساحر خواب شد ** کار او بی رونق و بیتاب شد
- Bu sözleri duyup uyandılar, ikisi de kabri öpüp o ulu savaş için Mısır’a hareket ettiler.
- هر دو بوسیدند گورش را و تفت ** تا بمصر از بهر آن پیگار زفت
- Mısır’a varınca Musa’yı, Musa’nın evini aramaya başladılar.
- چون به مصر از بهر آن کار آمدند ** طالب موسی و خانهی او شدند
- Onların Mısır’a geldikleri gün de Musa, tesadüfen bir hurma ağacının altında uyumaktaydı.
- اتفاق افتاد کان روز ورود ** موسی اندر زیر نخلی خفته بود
- Sordukları adamlar onlara “Varın hurmalıkta arayın” dediler.
- پس نشان دادندشان مردم بدو ** که برو آن سوی نخلستان بجو
- Hurmalığa geldikleri zaman bir de baktılar ki hurma fidanlarının dibinde bir uyuyan var, fakat cihanın uyanığı! 1220
- چون بیامد دید در خرمابنان ** خفتهای که بود بیدار جهان
- Naz ederek baş gözlerini yummuş ama arş da gözlerinin önünde, ferş de!
- بهر نازش بسته او دو چشم سر ** عرش و فرشش جمله در زیر نظر
- Gözleri açık, fakat gönlü uykuda nice adamlar var… Zaten su ve toprak ehli olanın gözü ne görebilir ki?
- ای بسا بیدارچشم و خفتهدل ** خود چه بیند دید اهل آب و گل
- Fakat gönlü uyanık olanın baş gözü uyusa bile gönlünde yüzlerce göz açılır.
- آنک دل بیدار دارد چشم سر ** گر بخسپد بر گشاید صد بصر
- Gönül ehli değilsen uyanık ol, uyuma. Bir gönül iste, mücadeleye giriş.
- گر تو اهل دل نهای بیدار باش ** طالب دل باش و در پیکار باش
- Gönlün uyandı mı güzelce uyu. Gayri gözünden ne yedi kat gök kaybolur, ne altı cihet! 1225
- ور دلت بیدار شد میخسپ خوش ** نیست غایب ناظرت از هفت و شش
- Peygamber, “Gözüm uyur ama kalbim nasıl uyur, buna imkân mı var?” dedi.
- گفت پیغامبر که خسپد چشم من ** لیک کی خسپد دلم اندر وسن
- Bekçi farz et ki uyumuş fakat padişah uyanık ya. Gönül gözleri açık olduğu halde uyuyanlara can feda!
- شاه بیدارست حارس خفته گیر ** جان فدای خفتگان دلبصیر
- Ey manevi er, gönül uyanıklığını anlatmaya kalkışsam binlerce Mesnevi’ye sığmaz.
- وصف بیداری دل ای معنوی ** در نگنجد در هزاران مثنوی
- Sihirbazlar, Musa’yı sırt üstü yatmış görünce asayı çalmaya kalkıştılar.
- چون بدیدندش که خفتست او دراز ** بهر دزدی عصا کردند ساز
- Hemencecik asayı çalmak için Musa’nın ardından gidecekler, sopayı kapıvereceklerdi. 1230
- ساحران قصد عصا کردند زود ** کز پسش باید شدن وانگه ربود
- Onlar, azıcık yürüyüp bu işe niyetlenir niyetlenmez asa titremeye başladı.
- اندکی چون پیشتر کردند ساز ** اندر آمد آن عصا در اهتزاز
- Öyle bir titremeye başladı ki her ikisi de korkudan yerlerinde katılıp kaldılar.
- آنچنان بر خود بلرزید آن عصا ** کان دو بر جا خشک گشتند از وجا
- Sonra asa ejderha oldu, onlara saldırdı. İkisi de sapsarı kesilip kaçmaya başladılar.
- بعد از آن شد اژدها و حمله کرد ** هر دوان بگریختند و رویزرد
- Korkudan her inişte sendeleyip yuvarlanarak yüz üstü düşüyorlar, kalkıp yine kaçmaya çalışıyorlardı.
- رو در افتادن گرفتند از نهیب ** غلط غلطان منهزم در هر نشیب
- Katiyetle anladılar ki bu iş Allah işi, sihirbazların harcı değil bu! 1235
- پس یقینشان شد که هست از آسمان ** زانک میدیدند حد ساحران
- Korkularından âdeta sıtmaya, hummaya tutulmuş gibi titriyorlardı; ölüm haline gelmişlerdi.
- بعد از آن اطلاق و تبشان شد پدید ** کارشان تا نزع و جان کندن رسید
- Yaptıkları işten dolayı özür dilemek üzere Musa’ya bir adam gönderdiler.
- پس فرستادند مردی در زمان ** سوی موسی از برای عذر آن
- “Evvelce sana hased ediyor, seni kıskanıyorduk, o yüzden sınadık, yoksa seni sınamak kimin haddine düşmüş?
- کامتحان کردیم و ما را کی رسد ** امتحان تو اگر نبود حسد
- Sen bir Padişahsın, senin yanında biz mücrimiz, bizi affet ey Allah dergâhı haslarının hası! Diye ricada bulundular.
- مجرم شاهیم ما را عفو خواه ** ای تو خاص الخاص درگاه اله
- Musa onları affetti, derhal iyileştiler, sıhhat buldular, Musa’nın önünde yere secde ettiler. 1240
- عفو کرد و در زمان نیکو شدند ** پیش موسی بر زمین سر میزدند
- Musa dedi ki: “Ey ulular, sizi affettim. Cehennem teninize haram oldu, canınıza da.
- گفت موسی عفو کردم ای کرام ** گشت بر دوزخ تن و جانتان حرام
- Ey dostlar, ben sizi görmemiş olayım, siz de beni görmemiş gibi davranın.
- من شما را خود ندیدم ای دو یار ** اعجمی سازید خود را ز اعتذار
- Kalben âşina, fakat zahiren yabancı bir halde padişahın huzuruna benimle savaşmaya gelin!”
- همچنان بیگانهشکل و آشنا ** در نبرد آیید بهر پادشا
- Bunun üzerine sihirbazlar yeri öpüp gittiler, çağırıldıkları zamanı ve fırsat vaktini gözetmeye koyuldular.
- پس زمین را بوسه دادند و شدند ** انتظار وقت و فرصت میبدند
- Sihirbazların şehirlerden toplanıp Firavunun huzuruna gelmeleri, ihsanlara nail olmaları, ellerini göğüslerine koyup düşmanını kahredeceklerine dair söz vermeleri
- جمع آمدن ساحران از مداین پیش فرعون و تشریفها یافتن و دست بر سینه زدن در قهر خصم او کی این بر ما نویس
- Sihirbazlar Firavunun huzuruna geldiler. Firavun onlara birçok ihsanlarda bulundu, elbiseler verdi. 1245
- تا بفرعون آمدند آن ساحران ** دادشان تشریفهای بس گران
- Onlara daha bir hayli ihsanlarda bulunacağına dair vaatlerde bulundu, önceden de kullar, atlar, ağır ve değerli şeyler, yiyecek ve içecek verdi.
- وعدههاشان کرد و پیشین هم بداد ** بندگان و اسپان و نقد و جنس و زاد
- Ondan sonra: “Ey devletimle ileri giden kişiler, imtihanda galip gelirseniz,
- بعد از آن میگفت هین ای سابقان ** گر فزون آیید اندر امتحان
- Size o derecede ihsanlarda bulunacağım ki cömertlik de utanacak” dedi.
- برفشانم بر شما چندان عطا ** که بدرد پردهی جود و سخا
- Sihirbazlar da cevaben dediler ki: “Padişahın sayesinde galebe edeceğiz, düşmanın bitik bir hale gelecek.
- پس بگفتندش به اقبال تو شاه ** غالب آییم و شود کارش تباه
- Biz bu fende saflar bozan yiğitleriz. Âlemde kimse bizimle başa çıkamaz.” 1250
- ما درین فن صفدریم و پهلوان ** کس ندارد پای ما اندر جهان
- Musa’nın anılışı, hatırları oraya bağlıyor, bu hikâyeler evvelce olup biten şeylere aittir zannını veriyor.
- ذکر موسی بند خاطرها شدست ** کین حکایتهاست که پیشین بدست
- Hâlbuki Musa’yı anmamız işi gizlemek için. Yoksa Musa’nın nuru, ey iyi adam, senin bugün elinde.
- ذکر موسی بهر روپوشست لیک ** نور موسی نقد تست ای مرد نیک
- Musa da sende, Firavun da. Bu iki düşmanı da kendinde ara sen.
- موسی و فرعون در هستی تست ** باید این دو خصم را در خویش جست
- Musa, kıyamete kadar vardır. Nuru hep o nurdur, başka nur değil… Değişen yalnız kandildir.
- تا قیامت هست از موسی نتاج ** نور دیگر نیست دیگر شد سراج
- Bu kandille fitil başka, fakat nuru başka nur değil, hep o âlemden. 1255
- این سفال و این پلیته دیگرست ** لیک نورش نیست دیگر زان سرست
- Kandile bakarsan kayboldun gitti. Çünkü ikilik ve sayıya sığış, kandile göredir.
- گر نظر در شیشه داری گم شوی ** زانک از شیشهست اعداد دوی
- Fakat nura baktın mı ikilikten de, önü, sonu bulunan cisim âleminin sayısından da kurtulursun.
- ور نظر بر نور داری وا رهی ** از دوی واعداد جسم منتهی
- Ey varlık hulâsası, müminle Mecusi ve Yahudi’nin birbirlerine aykırılığı, hep bakış, görüş yüzündendir.
- از نظرگاهست ای مغز وجود ** اختلاف مومن و گبر و جهود
- Filin, nasıl bir hayvan olduğu ve şekli hususunda ihtilâf
- اختلاف کردن در چگونگی و شکل پیل
- Hintliler karanlık bir ahıra bir fil getirip halka göstermek istediler.
- پیل اندر خانهی تاریک بود ** عرضه را آورده بودندش هنود
- Hayvanı görmek için o kapkaranlık yere bir hayli adam toplandı. 1260
- از برای دیدنش مردم بسی ** اندر آن ظلمت همیشد هر کسی
- Fakat ahır o kadar karanlıktı ki gözle görmenin imkânı yoktu. O, göz gözü görmeyecek kadar karanlık yerde file ellerini sürmeye başladılar.
- دیدنش با چشم چون ممکن نبود ** اندر آن تاریکیش کف میبسود
- Birisi eline hortumunu geçirdi, “Fil bir oluğa benzer” dedi.
- آن یکی را کف به خرطوم اوفتاد ** گفت همچون ناودانست این نهاد