English    Türkçe    فارسی   

3
2314-2363

  • Öküz sahibi yakasına sarıldı, sabredemedi, yüzüne de birkaç sille vurdu.
  • او ز خشم آمد گریبانش گرفت ** چند مشتی زد به رویش ناشکفت
  • Her iki düşmanın da Davud Peygamber aleyhisselâm’ın yanına gitmesi
  • رفتن هر دو خصم نزد داود علیه السلام
  • Çeke çeke Davud Peygamber’in yanına kadar götürdü. “ Gel bakalım zalim ahmak. 2315
  • می‌کشیدش تا به داود نبی ** که بیا ای ظالم گیج غبی
  • Saçma sapan lâfları bırak azgın herif. Aklını başına al, kendine gel!
  • حجت بارد رها کن ای دغا ** عقل در تن آور و با خویش آ
  • Bu ne çeşit dua? Âlemi bana da güldürme, kendini de maskara etme!” diyordu.
  • این چه می‌گویی دعا چه بود مخند ** بر سر و و ریش من و خویش ای لوند
  • Adam “Ben Allah’a dua ettim, feryad ü figan ederek nice kanlar yuttum.
  • گفت من با حق دعاها کرده‌ام ** اندرین لابه بسی خون خورده‌ام
  • İyice biliyorum ki duam kabul edildi. Sen gayri ey kötü sözlü, var, başını taşlara vur” dediyse de
  • من یقین دارم دعا شد مستجاب ** سر بزن بر سنگ ای منکرخطاب
  • Adam “Müslümanlar, buraya gelin de bu herifin yavelerini duyun! 2320
  • گفت گرد آیید هین یا مسلمین ** ژاژ بینید و فشار این مهین
  • Müslümanlar, Allah için olsun söyleyin… Dua nasıl olur da benim malımı ona mal eder?
  • ای مسلمانان دعا مال مرا ** چون از آن او کند بهر خدا
  • Eğer dua ile mal ele geçseydi bütün âlem dua eder, mal, mülk sahibi olurdu.
  • گر چنین بودی همه عالم بدین ** یک دعا املاک بردندی بکین
  • Dua ile ele bir şey geçseydi kör dilenciler de yücelirler, bey kesilirlerdi.
  • گر چنین بودی گدایان ضریر ** محتشم گشته بدندی و امیر
  • Onlar da gece gündüz dua ediyorlar, Yarabbi bize para ver, mal, mülk ver diyorlar.
  • روز و شب اندر دعااند و ثنا ** لابه‌گویان که تو ده‌مان ای خدا
  • Sen vermezsen kimsecikler bir şey vermez. Ey kapalı kapıları açan Allah, bize ihsan kapısını da sen aç derler. 2325
  • تا تو ندهی هیچ کس ندهد یقین ** ای گشاینده تو بگشا بند این
  • Fakat körlerin çalışıp çabalaması yalnız dua ve feryat… Bir dilim ekmekten başka ellerine bir şey geçmez” dedi.
  • مکسب کوران بود لابه و دعا ** جز لب نانی نیابند از عطا
  • Halk, “Bu Müslüman doğru söylüyor. Bu dua satan, zalim bir adam.
  • خلق گفتند این مسلمان راست‌گوست ** وین فروشنده‌ی دعاها ظلم‌جوست
  • Hiç dua, bir şeye sahip olmaya sebep midir? Bu, şeraitte görülmüş bir şey mi?
  • این دعا کی باشد از اسباب ملک ** کی کشید این را شریعت خود بسلک
  • Ya paranla alarak bir mala sahip olursun, ya birisi sana bir şey bağışlar yahut vasiyet eder yahut da gönlünden kopar, sana verir. Bu çeşit bir şey olmadıkça bir şeye sahip olamazsın ki.
  • بیع و بخشش یا وصیت یا عطا ** یا ز جنس این شود ملکی ترا
  • Bu yeni şeriat hangi kitapta. Sen ya o öküzü ver, ya hapse git” demekteydi. 2330
  • در کدامین دفترست این شرع نو ** گاو را تو باز ده یا حبس رو
  • Adam, yüzünü göğe tutarak dedi ki: “Yarabbi, benim halimi senden başka kimsecikler bilmez.
  • او به سوی آسمان می‌کرد رو ** واقعه‌ی ما را نداند غیر تو
  • Gönlüme o duayı sen ilham ettin, gönlümde yüzlerce ümit belirttin.
  • در دل من آن دعا انداختی ** صد امید اندر دلم افراختی
  • Lâf olsun diye dua etmedim ya… Yusuf gibi rüyalar görmüştüm.”
  • من نمی‌کردم گزافه آن دعا ** همچو یوسف دیده بودم خوابها
  • Yusuf, güneşle yıldızların, huzurunda kullar gibi secde ettiklerini gördü.
  • دید یوسف آفتاب و اختران ** پیش او سجده‌کنان چون چاکران
  • O rüyaya adamakıllı inandı, kuyuda da ondan başka bir şey ummuyordu, zindanda da. 2335
  • اعتمادش بود بر خواب درست ** در چه و زندان جز آن را می‌نجست
  • Ona dayanmakta, onu beklemekteydi. Ondan başka ne kulluktan derdi vardı, ne az çok kınanmaktan!
  • ز اعتماد او نبودش هیچ غم ** از غلامی وز ملام و بیش و کم
  • Rüyası, mum gibi gözünün önünde yanmakta, onu aydınlatıp durmaktaydı; rüyasına güveniyordu.
  • اعتمادی داشت او بر خواب خویش ** که چو شمعی می‌فروزیدش ز پیش
  • Yusuf’u kuyuya attıkları zaman Allah’tan kulağına şu ses gelmişti:
  • چون در افکندند یوسف را به چاه ** بانگ آمد سمع او را از اله
  • Ey yiğit, sen bir gün padişah olacaksın. O vakit seni kıyanların sözlerini, yüzlerine vurursun.
  • که تو روزی شه شوی ای پهلوان ** تا بمالی این جفا در رویشان
  • Bunu seslenen görünmüyordu ama gönül, söyleyenin eserini tanıyordu. 2340
  • قایل این بانگ ناید در نظر ** لیک دل بشناخت قایل را ز اثر
  • O sesten cana bir kuvvet, bir rahat, bir huzur geliyordu.
  • قوتی و راحتی و مسندی ** در میان جان فتادش زان ندا
  • İbrahim’e ateş nasıl bir gül bahçesi olmuşsa o ses yüzünden kuyu da Yusuf’a gül bahçesi kesilmişti.
  • چاه شد بر وی بدان بانگ جلیل ** گلشن و بزمی چو آتش بر خلیل
  • Gayri ne cefa geldiyse o kuvvetle tahammül etti. Neşeyle çekti.
  • هر جفا که بعد از آنش می‌رسید ** او بدان قوت بشادی می‌کشید
  • Nitekim Elest sesinin zevki de her müminin gönlünde tâ mahşere kadar sürer gider.
  • همچنانک ذوق آن بانگ الست ** در دل هر مومنی تا حشر هست
  • Bu yüzden müminler, ne belâya itiraz ederler, ne Hakk’ın emir ve nehyinden sıkılırlar. 2345
  • تا نباشد در بلاشان اعتراض ** نه ز امر و نهی حقشان انقباض
  • Başkalarının ağzına acılık veren bir lokmaya benzeyen Allah hükmü, onlara gülbeşeker gelir, tatlı tatlı yerler, hazmederler.
  • لقمه‌ی حکمی که تلخی می‌نهد ** گلشکر آن را گوارش می‌دهد
  • Allah hükmünü kabul etmeyip inkâr eden, o lokmayı yese bile kusan kişiyle yaramaz.
  • گلشکر آن را که نبود مستند ** لقمه را ز انکار او قی می‌کند
  • Elest gününde bir rüya gören, Allah’a ibadet yolunda sarhoş olur.
  • هر که خوابی دید از روز الست ** مست باشد در ره طاعات مست
  • Sarhoş deve gibi bu ibadet çuvalını hiç usanmadan, sıkılmadan çeker durur.
  • می‌کشد چون اشتر مست این جوال ** بی فتور و بی گمان و بی ملال
  • Ağzının etrafındaki tasdik köpüğü, onun sarhoşluğuna, coşkunluğuna şahittir. 2350
  • کفک تصدیقش بگرد پوز او ** شد گواه مستی و دلسوز او
  • Deve, kuvvetlenip erkek aslan kesildi mi ağır yükler çeker de yine o yüklerin altında az yer, az içer.
  • اشتر از قوت چو شیر نر شده ** زیر ثقل بار اندک‌خور شده
  • Dişi deve arzusuyla yüzlerce zahmet ve açlık çeker. Hatta dağ bile ona bir kıl gelir!
  • ز آرزوی ناقه صد فاقه برو ** می‌نماید کوه پیشش تار مو
  • Elest âleminde böyle bir rüya görmeyen bu dünyada ne kul olur, ne mürit!
  • در الست آنکو چنین خوابی ندید ** اندرین دنیا نشد بنده و مرید
  • Olsa bile gönlünde yüzlerce tereddüt vardır. Bir an şükrederse bir yıl şikâyet eder.
  • ور بشد اندر تردد صد دله ** یک زمان شکرستش و سالی گله
  • Din yolunda yüzlerce tereddütle ve inanmayarak öne doğru bir adım atarsa öbür adımı arda doğru gider. 2355
  • پای پیش و پای پس در راه دین ** می‌نهد با صد تردد بی یقین
  • Bunu da ileride anlatırım, borcum olsun… Eğer öğrenmekte acele ediyorsan “Elemneşrah” suresini oku!
  • وام‌دار شرح اینم نک گرو ** ور شتابستت ز الم نشرح شنو
  • Bu manayı etraflıca anlatmaya kalkışsam ne haddi vardır, ne kenarı. Yürü öküzünü dâva edene doğru eşek sür!
  • چون ندارد شرح این معنی کران ** خر به سوی مدعی گاو ران
  • Adam dedi ki: “Yarabbi, bu suç yüzünden şu azgın adam, bana kör dedi. Bu ne iblisçe bir kıyas Yarabbi?
  • گفت کورم خواند زین جرم آن دغا ** بس بلیسانه قیاسست ای خدا
  • Ben ne vakit körcesine dua ettim. Allah’tan başka kime ihtiyacımı söyledim?
  • من دعا کورانه کی می‌کرده‌ام ** جز به خالق کدیه کی آورده‌ام
  • Kör, bilgisizlikle halktan bir şeyler umar. Ben senden umuyorum… Her güç şey sana kolaydır. 2360
  • کور از خلقان طمع دارد ز جهل ** من ز تو کز تست هر دشوار سهل
  • Asıl kör kendisi ki beni kör saydı, canla başla niyaz ettiğimi görmedi bile!
  • آن یکی کورم ز کوران بشمرید ** او نیاز جان و اخلاصم ندید
  • Benim bu körlüğüm, aşk körlüğüdür. Güzelim, sevdiği şey, insanı kör ve sağır yapar derler ya… bu körlük, o körlüktür.
  • کوری عشقست این کوری من ** حب یعمی و یصمست ای حسن
  • Allah’tan başkasını görmüyorum, fakat onu görüyorum. Aşkımın muktezası da bu değil midir? Söyle.
  • کورم از غیر خدا بینا بدو ** مقتضای عشق این باشد نکو