English    Türkçe    فارسی   

3
2954-3003

  • Hepsi sizin söylediğiniz sözlerde sizin getirdiğiniz misallerde, sizin yormanızda. Bütün hırsınız, zevkiniz, âlemi derde düşürmek” dediler.
  • در مثال قصه و فال شماست ** در غم‌انگیزی شما را مشتهاست
  • Peygamberlerin cevapları
  • باز جواب انبیا علیهم السلام
  • Peygamberler dediler ki: “Çirkin ve kötüye yormak, sizin ruhunuzdan meydana gelen bir şey. Bu kabahat biz de değil, sizde. 2955
  • انبیا گفتند فال زشت و بد ** از میان جانتان دارد مدد
  • Bir tehlikeli yerde uyusan, bir ejderha da başucundan sana doğru gelmeye başlasa,
  • گر تو جایی خفته باشی با خطر ** اژدها در قصد تو از سوی سر
  • Merhametli birisi “Çabuk kalk, yoksa ejderha yutacak” diye seni uyandırsa,
  • مهربانی مر ترا آگاه کرد ** که بجه زود ار نه اژدرهات خورد
  • “Neye kötüye yoruyorsun” der misin? Ne yorması, kalk da aydınlık bir bak, gör!
  • تو بگویی فال بد چون می‌زنی ** فال چه بر جه ببین در روشنی
  • Ben, seni kötü yorumdan kurtarıyor da devlet yurduna götürüyorum.
  • از میان فال بد من خود ترا ** می‌رهانم می‌برم سوی سرا
  • Çünkü peygamber, gizli şeyi bilip seni de o şeyden agâh eden adamdır. O, cihan halkının örmediği şeyleri görmüştür. 2960
  • چون نبی آگه کننده‌ست از نهان ** کو بدید آنچ ندید اهل جهان
  • Bir doktor sana “Koruk yeme, san şu çeşit kötü bir hastalık verir” dese,
  • گر طبیبی گویدت غوره مخور ** که چنین رنجی بر آرد شور و شر
  • “Neden kötüye yoruyorsun” der misin? Dersen öğütçüyü suçlu tutuyorsun demektir.
  • تو بگویی فال بد چون می‌زنی ** پس تو ناصح را مثم می‌کنی
  • Müneccim “ Bugün sefere çıkma sakın” dese,
  • ور منجم گویدت کامروز هیچ ** آنچنان کاری مکن اندر پسیچ
  • Müneccimin yüz kere bile yalanını tutmuş olsan da bir iki kere sözü doğru çıksa yine sözüne uyarsın.
  • صد ره ار بینی دروغ اختری ** یک دوباره راست آید می‌خری
  • Bizim nücum bilgimize asla yanlış çıkmaz. Böyle olduğu halde nasıl oluyor da doğruluğuna inanmıyorsun, doğruluğu sence gizli, kapaklı kalıyor? 2965
  • این نجوم ما نشد هرگز خلاف ** صحتش چون ماند از تو در غلاف
  • O doktorla müneccim, sana verdikleri haberi zanla, şüpheyle veriyor. Hâlbuki biz açıkça görüyor, söylüyoruz.
  • آن طبیب و آن منجم از گمان ** می‌کنند آگاه و ما خود از عیان
  • Cehennemin dumanını, cehennemin ateşini, cehennemin münkirlere saldırdığını uzaktan görüyoruz.
  • دود می‌بینیم و آتش از کران ** حمله می‌آرد به سوی منکران
  • Sense, sus yahu, bırak şu sözü; kötüye yormak, bize ziyan veriyor demektesin.
  • تو همی‌گویی خمش کن زین مقال ** که زیان ماست قال شوم‌فال
  • Ey öğütçülerin öğüdünü dinlemeyen, kötü yoruş, nereye varırsan var, seninledir!
  • ای که نصح ناصحان را نشنوی ** فال بد با تست هر جا می‌روی
  • Âdeta ardından bir yılan gidiyor; birisi de damdan görüp haber veriyor. 2970
  • افعیی بر پشت تو بر می‌رود ** او ز بامی بیندش آگه کند
  • Ona sus, beni dertlendirme, bana keder verme diyorsun. Adamcağız, peki benden günah gitti diyor.
  • گوییش خاموش غمگینم مکن ** گوید او خوش باش خود رفت آن سخن
  • Fakat yılan seni boynundan sokunca bütün neşen zehir kesilir de o adama,
  • چون زند افعی دهان بر گردنت ** تلخ گردد جمله شادی جستنت
  • “Be adam mademki iş böyleydi, neden yenini yakanı yırtarak feryat etmedin?
  • پس بدو گویی همین بود ای فلان ** چون بندریدی گریبان در فغان
  • Yahut yukardan tepeme bir taş atıp bana işin ciddiyetini, işin vehametini bildirmedin?” dersin.
  • یا ز بالایم تو سنگی می‌زدی ** تا مرا آن جد نمودی و بدی
  • O adam da iyi ama sen, benim sözümden inciniyordun. Ne faydası var? Sana çok söyledim ama kâr etmedi ki. 2975
  • او بگوید زآنک می‌آزرده‌ای ** تو بگویی نیک شادم کرده‌ای
  • Ben sana iyilik ettim, seni bu kötü işten kurtarmak için öğütler verdim.
  • گفت من کردم جوامردی بپند ** تا رهانم من ترا زین خشک بند
  • Kötülüğünden bu iyiliğin kadrini bilmedin… Öğüdüm, seni büsbütün azdırdı, bana büsbütün cefa etmeye, beni büsbütün incitmeye başladın der.
  • از لیمی حق آن نشناختی ** مایه‌ی ایذا و طغیان ساختی
  • Aşağılık, kötü kişilerin huyu budur. Sen ona iyilik ettin mi o, sana kötülük eder.
  • این بود خوی لیمان دنی ** بد کند با تو چو نیکویی کنی
  • Sabırla nefsin belini bük. O alçaktır, kötüdür, iyilik etmeye gelmez ona!
  • نفس را زین صبر می‌کن منحنیش ** که لیمست و نسازد نیکویش
  • Kerem sahibi birisine ihsanda bulunursan değer. Bire karşılık sana yedi yüz verir. 2980
  • با کریمی گر کنی احسان سزد ** مر یکی را او عوض هفصد دهد
  • Bu alçağa da cefa eder, onu kahreylersen sana aşırı vefalar gösterir, kulun kölen olur.
  • با لیمی چون کنی قهر و جفا ** بنده‌ای گردد ترا بس با وفا
  • Kâfirler, nimete eriştiler mi cefa tohumunu ekerler de sonra cehennemde, aman yarabbi diye bağırıp dururlar.”
  • کافران کارند در نعمت جفا ** باز در دوزخ نداشان ربنا
  • Allah’ın ahrette cehennemi, dünyada zindanı yaratmadan maksadı, kendilerini büyük görenlerin ister istemez Allah’a kulluk etmeleridir
  • حکمت آفریدن دوزخ آن جهان و زندان این جهان تا معبد متکبران باشد کی ائتیا طوعا او کرها
  • Alçaklar, cefaya, derde düştüler mi arınır, temizlenirler. Vefa gördüler mi de cefakâr olurlar.
  • که لیمان در جفا صافی شوند ** چون وفا بینند خود جافی شوند
  • Şu halde onların ibadet edecekleri mescit cehennemdir, yabancı kuşun ayağını bağlayan, tuzaktır.
  • مسجد طاعاتشان پس دوزخست ** پای‌بند مرغ بیگانه فخست
  • Zindan da hırsızın, alçak kişinin ibadet yeridir. Orada daima Hakk’ı anar durur. 2985
  • هست زندان صومعه‌ی دزد و لیم ** کاندرو ذاکر شود حق را مقیم
  • Mademki insanın yaratılmasında ki maksat, Allah’a ibadet etmesiydi, şu halde ibadetten baş çeken, ibadete yanaşmayan kişinin ibadet yeri cehennemdir.
  • چون عبادت بود مقصود از بشر ** شد عبادتگاه گردن‌کش سقر
  • İnsan her işi yapabilir, fakat yaratılmasındaki maksat ibadettir.
  • آدمی را هست در هر کار دست ** لیک ازو مقصود این خدمت بدست
  • “Ben, insanları, cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” Bu ayeti okusana. Âlemin yaratılmasında ki maksat, ibadetten başka bir şey değil!
  • ما خلقت الجن و الانس این بخوان ** جز عبادت نیست مقصود از جهان
  • Kitaptan maksat, içindeki fendir ama dilersen sen onu yastık da yapabilirsin ya.
  • گرچه مقصود از کتاب آن فن بود ** گر توش بالش کنی هم می‌شود
  • Fakat ondan maksat yastık olması değil, bilgi, irfan, irşat ve faydadır. 2990
  • لیک ازو مقصود این بالش نبود ** علم بود و دانش و ارشاد سود
  • Kılıcı mıh yaparsan zafere mağlûbiyeti tercih ettin demektir.
  • گر تو میخی ساختی شمشیر را ** برگزیدی بر ظفر ادبار را
  • İnsandan maksat ilimdir, doğru yolu bulmaktır ama her insanın bir ibadet yeri var.
  • گرچه مقصود از بشر علم و هدیست ** لیک هر یک آدمی را معبدیست
  • Kerem sahibine ikramda bulundun mu bu ikram, ona ibadet yeridir, ikrama uğradıkça şükreder. Alçağı da aşağılattın, alçağa da kötülük ettin mi onu ibadete sevk edersin.
  • معبد مرد کریم اکرمته ** معبد مرد لیم اسقمته
  • Vur alçakların başına ki yere baş koysunlar… Ver kerem sahiplerine ki ihsanına mazhar oldukça şükretsinler!
  • مر لیمان را بزن تا سر نهند ** مر کریمان را بده تا بر دهند
  • Hulâsa Allah iki mescit yaratmıştır: Cehennem onların mescidi, cennet bunların! 2995
  • لاجرم حق هر دو مسجد آفرید ** دوزخ آنها را و اینها را مزید
  • Musa, o iç ağrısı kavim, başlarını eğsin diye Kudüs’te alçacık bir kapı yaptırdı.
  • ساخت موسی قدس در باب صغیر ** تا فرود آرند سر قوم زحیر
  • Çünkü onlar cebbar, başı dik kişilerdi. Onlara bu küçücük, bu alçacık kapı, niyaz kapısıdır, cehennemdir!
  • زآنک جباران بدند و سرفراز ** دوزخ آن باب صغیرست و نیاز
  • Allah, padişahların suretini Hakk’a tabi olmayanları yola getirmek için halk etmiştir. Nitekim Musa aleyhisselâm da Kudüs kalesinin duvarına dik başlı cebbarlar eğilerek girsinler ve girerken secde ederek, Yarabbi günahlarımızı al bizden, desinler diye küçücük, alçacık bir kapı yaptı
  • بیان آنک حق تعالی صورت ملوک را سبب مسخر کردن جباران کی مسخر حق نباشند ساخته است چنانک موسی علیه السلام باب صغیر ساخت بر ربض قدس جهت رکوع جباران بنی اسرائیل وقت در آمدن کی ادخلوا الباب سجدا و قولوا حطة
  • İyi bak, kendine gel! Allah, padişahları etten, kemikten küçücük bir kapı olarak halk etti ya.
  • آنچنانک حق ز گوشت و استخوان ** از شهان باب صغیری ساخت هان
  • Dünya ehli olanlar, onlara secde ederler. Çünkü Allah’a secde etmenin düşmanıdır onlar!
  • اهل دنیا سجده‌ی ایشان کنند ** چونک سجده‌ی کبریا را دشمنند
  • Dünya ehline bir fışkı yerceğizini mihrap düzdü… O mihrabın adı da bey, padişah! 3000
  • ساخت سرگین‌دانکی محرابشان ** نام آن محراب میر و پهلوان
  • Bu tertemiz kapıya lâyık değilsiniz ki… Temiz kişiler, şeker kamışıdır, sizse bomboş birer kamıştan ibaretsiniz.
  • لایق این حضرت پاکی نه‌اید ** نیشکر پاکان شما خالی‌نیید
  • O çeşit köpeklere elbette bu çeşit bayağılık adamlar hürmet ederler. Öyle adi kişiye hürmet etmek, öyle adi adama inanmak, aslana ardır.
  • آن سگان را این خسان خاضع شوند ** شیر را عارست کو را بگروند
  • Fare huylulara kedi bey olur. Fare kim oluyor ki aslandan korksun?
  • گربه باشد شحنه هر موش‌خو ** موش که بود تا ز شیران ترسد او