Bunların yardımıyla gönlü marifetler elde eder, gönüllükten çıkar, yücelir… Gözleri de nurlanır.
زین چنین امداد دل پر فن شود ** بجهد از دل چشم هم روشن شود
Çünkü nur, gönülden doğar da bu göze vurur. Gönül olmasa gözün hiç bir şey göremez. 4315
زانک نور از دل برین دیده نشست ** تا چو دل شد دیدهی تو عاطلست
Gönül, akıl nurlarıyla nurlanırsa o nurlardan göze de bir pay verir.
دل چو بر انوار عقلی نیز زد ** زان نصیبی هم بدو دیده دهد
Bil ki gökten inen mübarek su, gönüllere gelen vahiydir, dillere gelen doğru sözlülüktür.
پس بدان کاب مبارک ز آسمان ** وحی دلها باشد و صدق بیان
Biz de tay gibi ırmaktan su içelim de bizi kınayan vesveseciye bakmayalım, aldırış etmeyelim.
ما چو آن کره هم آب جو خوریم ** سوی آن وسواس طاعن ننگریم
Peygamberlerin izini izliyorsan yola düş, halkın bütün kınamalarını hava say!
پیرو پیغمبرانی ره سپر ** طعنهی خلقان همه بادی شمر
Yol aşan, menzil alan yol erleri ne vakit köpeklerin havlamasına kulak astılar? 4320
آن خداوندان که ره طی کردهاند ** گوش فا بانگ سگان کی کردهاند
Konuk öldüren mescit hikâyesinin sonu
بقیهی ذکر آن مهمان مسجد مهمانکش
O tertemiz aslan adama mescitte neler göründü? Sen onu söyle yine!
باز گو کان پاکباز شیرمرد ** اندر آن مسجد چه بنمودش چه کرد
Mescitte, suya gark olmuş adam nasıl uyursa öyle uyudu.
خفت در مسجد خود او را خواب کو ** مرد غرقه گشته چون خسپد بجو
Gam denizine batmış âşıkların uykusu, daima kuş ve balık uykusudur.
خواب مرغ و ماهیان باشد همی ** عاشقان را زیر غرقاب غمی
Gece yarısı korkunç bir sestir geldi: Ey kendisine fayda dileyen, geleyim mi, geleyim mi?
نیمشب آواز با هولی رسید ** کایم آیم بر سرت ای مستفید
Bu şiddetli ses tam beş kere geldi, korkudan adamın yüreği çatlıyor, paramparça oluyordu. 4325
پنج کرت این چنین آواز سخت ** میرسید و دل همیشد لختلخت
“Onları atlı, yaya askerlerinle çağır” ayetinin tefsiri
تفسیر آیت واجلب علیهم بخیلک و رجلک
Sen de din yoluna girmeyi, o yolda çalışmayı kurarsın ama şeytan, içinden seslenir:
تو چو عزم دین کنی با اجتهاد ** دیو بانگت بر زند اندر نهاد
“A sapık, o yola gitme, eziyetlere düşer, yoksul olur, kalırsın.
که مرو زان سو بیندیش ای غوی ** که اسیر رنج و درویشی شوی
Dostlarından ayrı düşer, hor hakir bir hale gelir, pişman olursun!”
بینوا گردی ز یاران وابری ** خوار گردی و پشیمانی خوری
Sen de o melun Şeytan’ın sesinden korkar, yakinden kaçar, sapıklığa düşersin.
تو ز بیم بانگ آن دیو لعین ** وا گریزی در ضلالت از یقین
“Hele yarın, hele öbür gün din yoluna girer, koşar, yürürüm… Daha önümüzde vakit var” dersin. 4330
که هلا فردا و پس فردا مراست ** راه دین پویم که مهلت پیش ماست
Sağdan, soldan ölümün gelip çattığını görürsün… Komşuların ölür, evlerinden feryatlar yücelir.
مرگ بینی باز کو از چپ و راست ** میکشد همسایه را تا بانگ خاست
Derken yine can korkusuyla din yoluna girmeye niyetlenir, bir an olsun kendini adam edersin.
باز عزم دین کنی از بیم جان ** مرد سازی خویشتن را یک زمان
Ben korkup ayağımı geri çekmem diye ilimden, hikmetten silahlar kuşanırsın.
پس سلح بر بندی از علم و حکم ** که من از خوفی نیارم پای کم
Bu sırada şeytan yine hileye sapar, seslenir: “Bu kulluk kılıcından kork, geri dön!”
باز بانگی بر زند بر تو ز مکر ** که بترس و باز گرد از تیغ فقر
Yine korkar, aydın yoldan kaçar, o ilim ve hüner silâhlarını atarsın. 4335
باز بگریزی ز راه روشنی ** آن سلاح علم و فن را بفکنی
Yıllardır bir ses, bir bağırış yüzünden ona kulsun… Hırkanı böyle bir karanlığa atmışsın.
سالها او را به بانگی بندهای ** در چنین ظلمت نمد افکندهای
Şeytanların bağırışlarındaki heybet, halkı kıskıvrak bağlamış, boğazlarını sıkmıştır.
هیبت بانگ شیاطین خلق را ** بند کردست و گرفته حلق را
Onların canları, nura kavuşmaktan öyle meyus olmuştur ki kâfirlerin ruhları da kabirdekilerin dirilmesinden ancak o kadar meyustur.
تا چنان نومید شد جانشان ز نور ** که روان کافران ز اهل قبور
O melunun sesinin heybeti bu olursa gayrı Allah’ın sesindeki heybet ne olur?
این شکوه بانگ آن ملعون بود ** هیبت بانگ خدایی چون بود
Doğandan aslı, nesli belli olan keklik korkar. Sineğe o korkudan pay yoktur. 4340
هیبت بازست بر کبک نجیب ** مر مگس را نیست زان هیبت نصیب
Çünkü doğan, sinek avlamaz ki… Sinekleri ancak örümcekler avlar.
زانک نبود باز صیاد مگس ** عنکبوتان می مگس گیرند و بس
Şeytan örümcek, senin gibi sineğe galiptir. Keklikle, karakuşla işi yok!
عنکبوت دیو بر چون تو ذباب ** کر و فر دارد نه بر کبک و عقاب
Şeytanların bağırışları, kötü kişilere çobanlık eder. Padişahın sesiyse velilerin bekçisidir.
بانگ دیوان گلهبان اشقیاست ** بانگ سلطان پاسبان اولیاست
Bu suretle birbirinden uzak olan bu iki ses birbirine karışmaz… Tatlı denizden bir katra bile acı denize taşmaz.
تا نیامیزد بدین دو بانگ دور ** قطرهای از بحر خوش با بحر شور
Gece yarısı mescitteki konuğa tılsım sesinin gelmesi
رسیدن بانگ طلسمی نیمشب مهمان مسجد را
Şimdi o şiddetli ses hikâyesini dinle. O iyi bahtlı konuk, sesi duyunca yerinden bile kıpırdamadı. 4345
بشنو اکنون قصهی آن بانگ سخت ** که نرفت از جا بدان آن نیکبخت
Dedi ki: “Bu ses, bayram davulu sesi… Neden korkacakmışım? Tokmağı yiyen davul; o korksun!
گفت چون ترسم چو هست این طبل عید ** تا دهل ترسد که زخم او را رسید
Ey kalbi olmayan boş davullar, can bayramınızdan kısmetiniz, tokmaktan ibaret.
ای دهلهای تهی بی قلوب ** قسمتان از عید جان شد زخم چوب
Kıyamet bayramında dinsizler davul… Biz ise gül gibi gülmekteyiz, bayrama erişenlere benziyoruz.
شد قیامت عید و بیدینان دهل ** ما چو اهل عید خندان همچو گل
Şimdi duy da bak, bu davul nasıl ses vermekte… Devlet tenceresi nasıl kaynamakta
بشنو اکنون این دهل چون بانگ زد ** دیگ دولتبا چگونه میپزد
O er, davulun sesini duyunca “Gönlüm, bayram davulundan nasıl olur da korkar?” dedi. 4350
چونک بشنود آن دهل آن مرد دید ** گفت چون ترسد دلم از طبل عید
Kendi kendisine dedi ki: “Gönül, titreme, korkma… yakine erişmiş kötü gönüllülerin canları öldü gitti.
گفت با خود هین ملرزان دل کزین ** مرد جان بددلان بییقین
Haydar gibi ya ülkeyi zapt ederim ya canım bedenimden gider.”
وقت آن آمد که حیدروار من ** ملک گیرم یا بپردازم بدن
Yerinden fırladı bağırdı: “Ey ulu adam, işte buracıkta hazırım; hadi, ersen gel!”
بر جهید و بانگ بر زد کای کیا ** حاضرم اینک اگر مردی بیا
Tılsım, hemencecik bozuldu, her taraftan ulam ulam altın dökülmeye başladı.
در زمان بشکست ز آواز آن طلسم ** زر همیریزید هر سو قسم قسم
Öyle altın döküldü ki oğlancağız, kapının bile kapanıp açılmayacağından korktu. 4355
ریخت چند این زر که ترسید آن پسر ** تا نگیرد زر ز پری راه در
Ondan sonra o kuvvetli aslan kalktı, ta seher çağına kadar altını dışarıya taşımakla uğraştı.
بعد از آن برخاست آن شیر عتید ** تا سحرگه زر به بیرون میکشید
Altınları gömmekte, sonra yine gelip çuvallara, torbalara doldurarak dışarıya götürmekteydi.
دفن میکرد و همی آمد بزر ** با جوال و توبره بار دگر
O canıyla oynayan er, gerisin geriye çekilip kaçan korkakların rağmine definelerine sahip oldu.
گنجها بنهاد آن جانباز از آن ** کوری ترسانی واپس خزان
Her kör ve hakikatten uzak kalmış altına tapan kişinin hatırına bu hikâyeyi duyunca derhal zahiri altın gelir.
این زر ظاهر بخاطر آمدست ** در دل هر کور دور زرپرست
Çocuklar saksıları kırar, o kırık parçalara altın adını takar eteklerine koyarlar. 4360
کودکان اسفالها را بشکنند ** نام زر بنهند و در دامن کنند
Oyun oynarken o parçalara altın adını taktın ya… Artık ne vakit altın desen çocuğun aklına saksı kırıkları gelir.
اندر آن بازی چو گویی نام زر ** آن کند در خاطر کودک گذر
Fakat erlerin kastettikleri altın ne o altındır, ne bu altın. Onlar üstüne, Allah’ın adı basılmış hakikî altını kastederler. O altın, ne kesada uğrar, ne ziyana… Ebedî ve daimîdir.
بل زر مضروب ضرب ایزدی ** کو نگردد کاسد آمد سرمدی
O altın, öyle bir altındır ki bu zahirî altın, parlaklığını ondan almış, kadir ve kıymeti ondan bulmuştur.
آن زری کین زر از آن زر تاب یافت ** گوهر و تابندگی و آب یافت