English    Türkçe    فارسی   

3
4314-4338

  • Bunların yardımıyla gönlü marifetler elde eder, gönüllükten çıkar, yücelir… Gözleri de nurlanır.
  • زین چنین امداد دل پر فن شود ** بجهد از دل چشم هم روشن شود
  • Çünkü nur, gönülden doğar da bu göze vurur. Gönül olmasa gözün hiç bir şey göremez. 4315
  • زانک نور از دل برین دیده نشست ** تا چو دل شد دیده‌ی تو عاطلست
  • Gönül, akıl nurlarıyla nurlanırsa o nurlardan göze de bir pay verir.
  • دل چو بر انوار عقلی نیز زد ** زان نصیبی هم بدو دیده دهد
  • Bil ki gökten inen mübarek su, gönüllere gelen vahiydir, dillere gelen doğru sözlülüktür.
  • پس بدان کاب مبارک ز آسمان ** وحی دلها باشد و صدق بیان
  • Biz de tay gibi ırmaktan su içelim de bizi kınayan vesveseciye bakmayalım, aldırış etmeyelim.
  • ما چو آن کره هم آب جو خوریم ** سوی آن وسواس طاعن ننگریم
  • Peygamberlerin izini izliyorsan yola düş, halkın bütün kınamalarını hava say!
  • پی‌رو پیغمبرانی ره سپر ** طعنه‌ی خلقان همه بادی شمر
  • Yol aşan, menzil alan yol erleri ne vakit köpeklerin havlamasına kulak astılar? 4320
  • آن خداوندان که ره طی کرده‌اند ** گوش فا بانگ سگان کی کرده‌اند
  • Konuk öldüren mescit hikâyesinin sonu
  • بقیه‌ی ذکر آن مهمان مسجد مهمان‌کش
  • O tertemiz aslan adama mescitte neler göründü? Sen onu söyle yine!
  • باز گو کان پاک‌باز شیرمرد ** اندر آن مسجد چه بنمودش چه کرد
  • Mescitte, suya gark olmuş adam nasıl uyursa öyle uyudu.
  • خفت در مسجد خود او را خواب کو ** مرد غرقه گشته چون خسپد بجو
  • Gam denizine batmış âşıkların uykusu, daima kuş ve balık uykusudur.
  • خواب مرغ و ماهیان باشد همی ** عاشقان را زیر غرقاب غمی
  • Gece yarısı korkunç bir sestir geldi: Ey kendisine fayda dileyen, geleyim mi, geleyim mi?
  • نیمشب آواز با هولی رسید ** کایم آیم بر سرت ای مستفید
  • Bu şiddetli ses tam beş kere geldi, korkudan adamın yüreği çatlıyor, paramparça oluyordu. 4325
  • پنج کرت این چنین آواز سخت ** می‌رسید و دل همی‌شد لخت‌لخت
  • “Onları atlı, yaya askerlerinle çağır” ayetinin tefsiri
  • تفسیر آیت واجلب علیهم بخیلک و رجلک
  • Sen de din yoluna girmeyi, o yolda çalışmayı kurarsın ama şeytan, içinden seslenir:
  • تو چو عزم دین کنی با اجتهاد ** دیو بانگت بر زند اندر نهاد
  • “A sapık, o yola gitme, eziyetlere düşer, yoksul olur, kalırsın.
  • که مرو زان سو بیندیش ای غوی ** که اسیر رنج و درویشی شوی
  • Dostlarından ayrı düşer, hor hakir bir hale gelir, pişman olursun!”
  • بی‌نوا گردی ز یاران وابری ** خوار گردی و پشیمانی خوری
  • Sen de o melun Şeytan’ın sesinden korkar, yakinden kaçar, sapıklığa düşersin.
  • تو ز بیم بانگ آن دیو لعین ** وا گریزی در ضلالت از یقین
  • “Hele yarın, hele öbür gün din yoluna girer, koşar, yürürüm… Daha önümüzde vakit var” dersin. 4330
  • که هلا فردا و پس فردا مراست ** راه دین پویم که مهلت پیش ماست
  • Sağdan, soldan ölümün gelip çattığını görürsün… Komşuların ölür, evlerinden feryatlar yücelir.
  • مرگ بینی باز کو از چپ و راست ** می‌کشد همسایه را تا بانگ خاست
  • Derken yine can korkusuyla din yoluna girmeye niyetlenir, bir an olsun kendini adam edersin.
  • باز عزم دین کنی از بیم جان ** مرد سازی خویشتن را یک زمان
  • Ben korkup ayağımı geri çekmem diye ilimden, hikmetten silahlar kuşanırsın.
  • پس سلح بر بندی از علم و حکم ** که من از خوفی نیارم پای کم
  • Bu sırada şeytan yine hileye sapar, seslenir: “Bu kulluk kılıcından kork, geri dön!”
  • باز بانگی بر زند بر تو ز مکر ** که بترس و باز گرد از تیغ فقر
  • Yine korkar, aydın yoldan kaçar, o ilim ve hüner silâhlarını atarsın. 4335
  • باز بگریزی ز راه روشنی ** آن سلاح علم و فن را بفکنی
  • Yıllardır bir ses, bir bağırış yüzünden ona kulsun… Hırkanı böyle bir karanlığa atmışsın.
  • سالها او را به بانگی بنده‌ای ** در چنین ظلمت نمد افکنده‌ای
  • Şeytanların bağırışlarındaki heybet, halkı kıskıvrak bağlamış, boğazlarını sıkmıştır.
  • هیبت بانگ شیاطین خلق را ** بند کردست و گرفته حلق را
  • Onların canları, nura kavuşmaktan öyle meyus olmuştur ki kâfirlerin ruhları da kabirdekilerin dirilmesinden ancak o kadar meyustur.
  • تا چنان نومید شد جانشان ز نور ** که روان کافران ز اهل قبور