Varlıklarından kurtulanlardan başka herkesin gözlerini bağlamışlar, kulaklarını tıkamışlardır.
چشمها و گوشها را بستهاند ** جز مر آنها را که از خود رستهاند
Gözleri, Allah inayetinden başka ne açar, kızgınlığı sevgiden başka ne yatıştırır?
جز عنایت که گشاید چشم را ** جز محبت که نشاند خشم را
Dilerim, Allah ihsanı olmayan muvaffakiyete ulaşmak için çalışıp çabalama, dünyada kimseye mukadder olmasın, Doğruyu Allah daha iyi bilir.
جهد بی توفیق خود کس را مباد ** در جهان والله اعلم بالسداد
Firavun’un Musa aleyhisselâm’ı rüyada görmesi ve doğmaması için tedbirlere girişmesi
قصهی خواب دیدن فرعون آمدن موسی را علیه السلام و تدارک اندیشیدن
Firavunun çalışıp çabalaması, Allah ihsanı olan muvaffakiyete ulaşmamıştı. Allah muvaffakiyet vermediği için de diktiği yırtılıp sökülüyordu. 840
جهد فرعونی چو بی توفیق بود ** هرچه او میدوخت آن تفتیق بود
Hükmünde binlerce müneccim, binlerce düş yorucu, binlerce büyücü vardı.
از منجم بود در حکمش هزار ** وز معبر نیز و ساحر بیشمار
Firavuna rüyasında Musa’nın doğacığını, Firavun’u ve saltanatını mahvedeceğini göstermişlerdi.
مقدم موسی نمودندش بخواب ** که کند فرعون و ملکش را خراب
Düş yorucularla müneccimlere “Bu hayâlin, bu kötü rüyanın delâlet ettiği şeyi nasıl defetmeli?” dedi.
با معبر گفت و با اهل نجوم ** چون بود دفع خیال و خواب شوم
Hepsi de dediler ki: “Bir tedbirde bulunalım, çocuğun doğmasına mâni olalım”
جمله گفتندش که تدبیری کنیم ** راه زادن را چو رهزن میزنیم
Doğum gecesi gelince Firavun kulları şu tedbiri kabul ettiler, şunu münasip gördüler: 845
تا رسید آن شب که مولد بود آن ** رای این دیدند آن فرعونیان
O gün İsrailoğullarını erkenden meydana, padişahın huzuruna götüreceklerdi.
که برون آرند آن روز از پگاه ** سوی میدان بزم و تخت پادشاه
“Ey İsrail oğulları, haydin… Sizi padişah filân yerde huzuruna çağırıyor.
الصلا ای جمله اسرائیلیان ** شاه میخواند شما را زان مکان
Sizi örtüsüz, nikapsız yüzünü gösterecek, sevaba ermek üzere size ihsanlarda bulunacak” diye tellâllar bağıracaklardı.
تا شما را رو نماید بی نقاب ** بر شما احسان کند بهر ثواب
Çünkü o esirler, Firavuna hiç yaklaşmazlardı, onu görmelerine izin yoktu.
کان اسیران را بجز دوری نبود ** دیدن فرعون دستوری نبود
Hatta yolda ona rastlasalar yüzükoyun yere kapanmaları emredilmişti. 850
گر فتادندی به ره در پیش او ** بهر آن یاسه بخفتندی برو
Kanun buydu: hiçbir esir, ister vakitli olsun, ister vakitsiz, o padişahın yüzünü göremeyecek.
یاسه این بد که نبیند هیچ اسیر ** در گه و بیگه لقای آن امیر
Yolda çavuşların seslerini duydu mu, yüzünü görmemek için duvara dönecekti.
بانگ چاووشان چو در ره بشنود ** تا ببیند رو به دیواری کند
Şayet yüzünü görürse mücrim sayılır, başına gelecek en kötü şeyler gelip çatardı.
ور ببیند روی او مجرم بود ** آنچ بتر بر سر او آن رود
Onlarda görmeleri men edilen o yüzü görmeyi pek isterlerdi. İnsan men edildiği şeye haristir derler.
بودشان حرص لقای ممتنع ** چون حریصست آدمی فیما منع
İsrailoğullarını, Musa aleyhisselâm’ın doğumuna mâni olmak üzere meydana çağırmaları
به میدان خواندن بنی اسرائیل برای حیلهی ولادت موسی علیه السلام
(Tellâllar bağırdılar:) “Esirler, meydana doğru koşun. Umulur ki padişahlar padişahı, size yüzünü gösterecek. İhsanlarda bulunacak!” 855
ای اسیران سوی میدانگه روید ** کز شهانشه دیدن و جودست امید
İsrailoğulları bu müjdeyi duyunca padişahın didarına susuz ve müştak olduklarından,
چون شنیدند مژده اسرائیلیان ** تشنگان بودند و بس مشتاق آن
Hileye inandılar. Süslenip püslenip o tarafa doğru koştular.
حیله را خوردند و آن سو تاختند ** خویشتن را بهر جلوه ساختند
Hani şunun gibi: Burada da hilekâr Moğollar, “Mısırlılardan birini arıyoruz.
همچنان کاینجا مغول حیلهدان ** گفت میجویم کسی از مصریان
Mısırlıları bu tarafa toplayın da aradığımızı ele geçirelim” derler.
مصریان را جمع آرید این طرف ** تا در آید آنک میباید بکف
Kim gelirse “ hayır bu değil. Sen geç oracıkta otur” derler de, 860
هر که میآمد بگفتا نیست این ** هین در آ خواجه در آن گوشه نشین
Bu suretle herkes derlenip toparlandı mı bu hileyle hepsinin boynunu vururlar.
تا بدین شیوه همه جمع آمدند ** گردن ایشان بدین حیلت زدند
Onlar, ezan sesi duyunca Allah davetçisine uymazlardı ya… Onun şomluğu yüzünden.
شومی آنک سوی بانگ نماز ** داعی الله را نبردندی نیاز
Hilekâr Moğolların daveti, onları ölüme kadar çekti, sürdü. Akıllı kişi, sakın Şeytan’ın hilesinden!
دعوت مکارشان اندر کشید ** الحذر از مکر شیطان ای رشید
Yoksulların, muhtaçların seslerini içesiye duy da hilebaz kişinin sesi, kulağını tutup çekmesin!
بانگ درویشان و محتاجان بنوش ** تا نگیرد بانگ محتالیت گوش
Yoksullar, tamahkâr ve kötü huylu adamlarsa bile sen yine gönül sahibini onların içinde ara! 865
گر گدایان طامعاند و زشتخو ** در شکمخواران تو صاحبدل بجو
Denizin dibinde inciler, taşlarla karışık olarak bulunur. Övülecek şeyler, ayıplar, kusurlar arasında olur.
در تگ دریا گهر با سنگهاست ** فخرها اندر میان ننگهاست
İsrailoğulları coşarak erkenden meydana doğru koştular.
پس بجوشیدند اسرائیلیان ** از پگه تا جانب میدان دوان
Firavun bu hileyle onları meydana götürünce güzelim yüzünü onlara gösterdi.
چون بحیلتشان به میدان برد او ** روی خود ننمودشان بس تازهرو
Gönüllerini aldı, ihsanlarda bulundu, vaatler etti.
کرد دلداری و بخششها بداد ** هم عطا هم وعدهها کرد آن قباد
Ondan sonrada “ Canınız için ne olur. Bu akşam hepiniz bu meydan da kalın, burada yatın uyuyun” dedi. 870
بعد از آن گفت از برای جانتان ** جمله در میدان بخسپید امشبان
Cevap vererek dediler ki, “Sana kulluk eder, sözünü dinler hatta dilersen burada bir ay otururuz”
پاسخش دادند که خدمت کنیم ** گر تو خواهی یک مه اینجا ساکنیم
Firavunun, doğum gecesi, İsrailoğullarını karılarından ayırdığına sevinerek meydandan şehre dönmesi
بازگشتن فرعون از میدان به شهر شاد بتفریق بنی اسرائیل از زنانشان در شب حمل
Firavunun, geceleyin “Bu gece doğum gecesi, fakat hepside karılarından ayrı” diye sevinerek geri döndü.
شه شبانگه باز آمد شادمان ** کامشبان حملست و دورند از زنان
Haznedarı İmran da yanındaydı. Onunla konuşa konuşa şehre geldi.
خازنش عمران هم اندر خدمتش ** هم به شهر آمد قرین صحبتش
Ona, “İmran, bu gece sen de burada yat, karının yanına gitme onunla buluşma” dedi.
گفت ای عمران برین در خسپ تو ** هین مرو سوی زن و صحبت مجو
İmran, “Peki, burada yatarım, senin gönlünün istediği şeyden başka bir şey düşünmem bile” dedi. 875
گفت خسپم هم برین درگاه تو ** هیچ نندیشم بجز دلخواه تو
İmran da İsrail oğullarındandı. Fakat Firavuna âdeta gönüllü, candı.
بود عمران هم ز اسرائیلیان ** لیک مر فرعون را دل بود و جان
Firavun, onun isyan edeceğini, gönlünü korktuğu şeyi yapacağını nereden aklına getirecekti?
کی گمان بردی که او عصیان کند ** آنک خوف جان فرعون آن کند
İmran’ın, Musa’nın anasıyla buluşması ve kadının Musa’ya gebe kalması
جمع آمدن عمران به مادر موسی و حامله شدن مادر موسی علیهالسلام
Firavun gitti, İmran da orada yatıp uyudu. Gece yarısından sonra karısı, onu görmeye geldi.
شب برفت و او بر آن درگاه خفت ** نیمشب آمد پی دیدنش جفت
Üstüne kapanıp dudaklarından öpmeye koyuldu. Gece yarısı, onu uykudan uyandırdı.
زن برو افتاد و بوسید آن لبش ** بر جهانیدش ز خواب اندر شبش
İmran uyanıp karısını gördü. Kadın, hoşuna gitti, dudak dudağa öpüşmeye başladılar. 880
گشت بیدار او و زن را دید خوش ** بوسه باران کرده از لب بر لبش
İmran, “Bu zamanda nasıl geldin?” dedi. Kadın “Sana iştiyakımdan. Allah’ın kaza ve kaderi bu” diye cevap verdi.
گفت عمران این زمان چون آمدی ** گفت از شوق و قضای ایزدی
İmran, karısını sevgiyle kucakladı kendini tutamadı.
در کشیدش در کنار از مهر مرد ** بر نیامد با خود آن دم در نبرد
Onunla buluştu ve emaneti ona verdi. Sonrada dedi ki: “Kadın, bu küçük bir iş değil!”
جفت شد با او امانت را سپرد ** پس بگفت ای زن نه این کاریست خرد
Demir taşa çalındı, bir ateştir sıçradı. Hem de öyle bir ateş ki padişahtan da saltanatından öç alıcı, padişaha da, saltanatına da kin güdücü bir ateş.
آهنی بر سنگ زد زاد آتشی ** آتشی از شاه و ملکش کینکشی
Ben buluta benziyorum sen yersin Musa’da nebat. Allah, satranç oyununda şahı sürüyor, bir yutulduk mu yutulduk! 885
من چو ابرم تو زمین موسی نبات ** حق شه شطرنج و ما ماتیم مات
Hanım, yutulmayı da hakikî padişah olan Allah’tan bil, yutmayı da. O işi bizden bilip bize hayıflanma!
مات و برد از شاه میدان ای عروس ** آن مدان از ما مکن بر ما فسوس