English    Türkçe    فارسی   

4
1496-1545

  • Eşek, bana bir bağ kâfidir derse aldırış etme! Çünkü bu iki bağ, o bayağı hayvanın hareketi yüzünden bağlanmıştır!
  • پس بگوید خر که یک بندم بست ** خود مدان کان دو ز فعل آن خسست
  • Mustafa aleyhisselâm “Ulu Allah melekleri yarattı, onlara akıl verdi. Hayvanları yarattı, onlara hem akıl verdi hem şehvet. Kimin aklı, şehvetinden üstün olursa meleklerden daha yücedir. Kimin şehveti aklından üstünse hayvanlardan aşağıdır” dedi; bu hadisin tefsiri
  • در تفسیر این حدیث مصطفی علیه‌السلام کی ان الله تعالی خلق الملائکة و رکب فیهم العقل و خلق البهائم و رکب فیها الشهوة و خلق بنی آدم و رکب فیهم العقل و الشهوة فمن غلب عقله شهوته فهو اعلی من الملائکة و من غلب شهوته عقله فهو ادنی من البهائم
  • Hadiste gelmiştir: Ulu Allah, halkı üç çeşit yarattı.
  • در حدیث آمد که یزدان مجید ** خلق عالم را سه گونه آفرید
  • Bir bölüğü, tamamı ile akıldan, bilgiden ve cömertlikten ibaret... Bunlar meleklerdir, secdeden başka bir iş bilmezler!
  • یک گره را جمله عقل و علم و جود ** آن فرشته‌ست او نداند جز سجود
  • Yaradılışlarında hırs ve heva yoktur... Mutlak nurdur onlar, Allah aşkıyla dirilmişlerdir.
  • نیست اندر عنصرش حرص و هوا ** نور مطلق زنده از عشق خدا
  • Bir bölüğü ise bilgisizdir... Hayvan gibi ot otlamakla semirirler. 1500
  • یک گروه دیگر از دانش تهی ** هم‌چو حیوان از علف در فربهی
  • Onlar, ahırdan, ottan başka bir şey görmezler... Kötülükten de gafildirler, yücelikten, iyilikten de!
  • او نبیند جز که اصطبل و علف ** از شقاوت غافلست و از شرف
  • Üçüncü bölükse âdemoğullarıdır, insanlardır. Bunları yarı yaradılışları bakımından melektirler, yarı yaradılışları bakımından eşek!
  • این سوم هست آدمی‌زاد و بشر ** نیم او ز افرشته و نیمیش خر
  • Eşek olan yarıları, aşağılığa meyleder, öbür yarıları da akla meyleder!
  • نیم خر خود مایل سفلی بود ** نیم دیگر مایل عقلی بود
  • İlk iki bölük savaştan, çekişten anlamaz, istirahat ve huzur içindedir. Fakat bu bölük, yani insan ikisine de aykırıdır ve azap içindedir.
  • آن دو قوم آسوده از جنگ و حراب ** وین بشر با دو مخالف در عذاب
  • Bu insanda sınanma yönünden bölüklere ayrılmıştır... Hepsi insan şeklindedir ama üç kısımdır: 1505
  • وین بشر هم ز امتحان قسمت شدند ** آدمی شکلند و سه امت شدند
  • Bir kısmı, mutlak varlık olan Allah’a dalmış, kendini kaybetmiş olanlardır... Bunlar İsa gibi meleklere katılmışlardır.
  • یک گره مستغرق مطلق شدست ** هم‌چو عیسی با ملک ملحق شدست
  • Surette insandır bunlar, fakat hakikatte Cebrail... Kızgınlıktan heva ve hevesten, dedikodudan kurtulmuşlardır.
  • نقش آدم لیک معنی جبرئیل ** رسته از خشم و هوا و قال و قیل
  • Riyazattan da kurtulmuşlardır, zahitlikten ve savaştan da... Sanki onlar, insanoğlundan doğmamışlardır!
  • از ریاضت رسته وز زهد و جهاد ** گوییا از آدمی او خود نزاد
  • İkinci kısmı eşeklere katılmış olanlardır. Bunlar kızgınlığın ta kendisi olmuşlar, tepeden tırnağa kadar şehvet kesilmişlerdir.
  • قسم دیگر با خران ملحق شدند ** خشم محض و شهوت مطلق شدند
  • Bunlardaki Cebrail’lik meleklik sıfatı gitmiştir... Çünkü o ev dardı, o sıfat da büyük, sığamadı, geçip gitti! 1510
  • وصف جبریلی دریشان بود رفت ** تنگ بود آن خانه و آن وصف زفت
  • Canı olmayan adam ölür... Canında bu sıfat bulunmayan kişi de eşek olur.
  • مرده گردد شخص کو بی‌جان شود ** خر شود چون جان او بی‌آن شود
  • Çünkü bu sıfatta olmayan can bayağıdır, aşağıdır... Bu sözü sofi söylemiştir, doğrudur!
  • زانک جانی کان ندارد هست پست ** این سخن حقست و صوفی گفته است
  • O hayvanlardan da fazla can çekişir... Âlemde ince işlere girişir!
  • او ز حیوانها فزون‌تر جان کند ** در جهان باریک کاریها کند
  • Onun örüp dokuduğu hile ve şeytanlık, başka bir hayvandan zuhur edemez!
  • مکر و تلبیسی که او داند تنید ** آن ز حیوان دیگر ناید پدید
  • Altın sırmalı elbiseler dokur, denizin dibinden inciler çıkarır... 1515
  • جامه‌های زرکشی را بافتن ** درها از قعر دریا یافتن
  • Hendese bilgilerinin en ince noktalarını bilir yahut nücum, tıp ve felsefe bilgilerini elde eder!
  • خرده‌کاریهای علم هندسه ** یا نجوم و علم طب و فلسفه
  • Çünkü onun, ancak bu dünya ile alâkası vardır... Yedinci kat göğe çıkmaya yolu yoktur.
  • که تعلق با همین دنیاستش ** ره به هفتم آسمان بر نیستش
  • Bütün bu bilgiler, ahır yapısına yarar... Ahır da öküzle devenin varlığına destektir!
  • این همه علم بنای آخرست ** که عماد بود گاو و اشترست
  • Hayvanların birkaç gün yaşamalarına yarayan bu bilgilerin adını, şu ahmaklar remizler, ince şeyler kodular.
  • بهر استبقای حیوان چند روز ** نام آن کردند این گیجان رموز
  • Allah yolunun, Allah durağının bilgisini ancak gönül sahibi yahut da gönül sahibinin gönlü bilir! 1520
  • علم راه حق و علم منزلش ** صاحب دل داند آن را با دلش
  • İşte Allah bu terkiple lâtif bir hayvan olan insanı yarattı, onu bilgilere eş etti.
  • پس درین ترکیب حیوان لطیف ** آفرید و کرد با دانش الیف
  • O bölüğe “hayvanlar gibi” dedi... Çünkü uyanıklığın uykuyla ne münasebeti var?
  • نام کالانعام کرد آن قوم را ** زانک نسبت کو بیقظه نوم را
  • Hayvani ruhta ancak uyku bulunur... Bu çeşit insanlarda aksine duygular vardır.
  • روح حیوانی ندارد غیر نوم ** حسهای منعکس دارند قوم
  • Fakat uyanıklık gelmedi de hayvani uyku kalmadı mı duygusunun aksi ve aykırı olduğunu levhten okur anlar!
  • یقظه آمد نوم حیوانی نماند ** انعکاس حس خود از لوح خواند
  • Uykuya dalan kişinin uyandığı zaman, rüyada gördüklerinin aksini görmesi gibi! 1525
  • هم‌چو حس آنک خواب او را ربود ** چون شد او بیدار عکسیت نمود
  • Hülâsa o aşağılık kişi, aşağılık âlemdendir... Onu bırak, “Ben batanları sevmem, de!”
  • لاجرم اسفل بود از سافلین ** ترک او کن لا احب الافلین
  • Kalplerinde hastalık olanlara gelince: Kur’an, onların gönüllerindeki pisliği arttırır ve "Allah, Kur’an’daki misallerle çoğunu azdırır, çoğunu da doğru yola götürür" ayetlerinin tefsiri
  • در تفسیر این آیت کی و اما الذین فی قلوبهم مرض فزادتهم رجسا و قوله یضل به کثیرا و یهدی به کثیرا
  • Çünkü hayvani ruha sahip olan kişinin, huylarını değiştirmeye, nefsiyle savaşa girişmeye, aşağılıktan kurtulmaya istidadı vardı ama o istidadı fevt etti!
  • زانک استعداد تبدیل و نبرد ** بودش از پستی و آن را فوت کرد
  • Hâlbuki hayvanda istidat yoktur... Hayvanlıktaki özrü apaçıktır!
  • باز حیوان را چو استعداد نیست ** عذر او اندر بهیمی روشنیست
  • İnsandan yol gösteren bu istidat gitti mi ne yerse yesin eşek beynidir!
  • زو چو استعداد شد کان رهبرست ** هر غذایی کو خورد مغز خرست
  • Aklı arttıran bir ilâç olan belâdür yese afyon kesilir... Kalp illeti ve akılsızlığı artar! 1530
  • گر بلادر خورد او افیون شود ** سکته و بی‌عقلیش افزون شود
  • İnsanların bir bölüğüyse savaştadır. Yarı hayvan, doğru yolu bulma bakımından yarı insandır!
  • ماند یک قسم دگر اندر جهاد ** نیم حیوان نیم حی با رشاد
  • Gece gündüz savaşta, çekiştedir bunlar... Sonu yani insanlığı, önüyle yani hayvanlığıyla savaşır durur.
  • روز و شب در جنگ و اندر کش‌مکش ** کرده چالیش آخرش با اولش
  • Aklın nefisle savaşı Mecnun’un devesiyle savaşına benzer. Mecnun’un sevdası Leylâ’dır, devenin sevdası yavrusuna. Nitekim Mecnun da “Devemin sevdası ardındakinedir, benim sevdam önümdekine. İkimiz de sevdalıyız ama sevdalarımız aykırı!" demiştir.
  • چالیش عقل با نفس هم چون تنازع مجنون با ناقه میل مجنون سوی حره میل ناقه واپس سوی کره چنانک گفت مجنون هوا ناقتی خلفی و قدامی الهوی و انی و ایاها لمختلفان
  • Bu, Mecnun’la devesine benzer... O, ileriye gitmeye savaşır, bu geriye gitmeye!
  • هم‌چو مجنون‌اند و چون ناقه‌ش یقین ** می‌کشد آن پیش و این واپس به کین
  • Mecnun’un sevdası, önde bulunan Leylâ’ya kavuşmak, devenin sevdası ardına dönüp yavrusuna ulaşmak!
  • میل مجنون پیش آن لیلی روان ** میل ناقه پس پی کره دوان
  • Mecnun, bir an bile kendisinden geçti mi deve, hemencecik geri döner, geriye giderdi. 1535
  • یک دم ار مجنون ز خود غافل بدی ** ناقه گردیدی و واپس آمدی
  • Mecnun, tamamı ile aşkla, sevda ile dolu olduğundan kendisinden geçmemesine imkân yoktu.
  • عشق و سودا چونک پر بودش بدن ** می‌نبودش چاره از بی‌خود شدن
  • Kendisini gözetleyen akıldı... Fakat aklını, Leylâ’nın sevdası kapmıştı!
  • آنک او باشد مراقب عقل بود ** عقل را سودای لیلی در ربود
  • Deveye gelince o, çevikti, fırsat gözleyip durmaktaydı... Yularını gevşek hissetti mi,
  • لیک ناقه بس مراقب بود و چست ** چون بدیدی او مهار خویش سست
  • Anlardı ki Mecnun daldı gitti... Hemen geriye yüz tutar, yavrusunun bulunduğu tarafa doğru gitmeye başlardı.
  • فهم کردی زو که غافل گشت و دنگ ** رو سپس کردی به کره بی‌درنگ
  • Mecnun kendisine gelir, evvelce bulundukları yerden fersahlarca geriye gittiğini anlardı. 1540
  • چون به خود باز آمدی دیدی ز جا ** کو سپس رفتست بس فرسنگها
  • Üç gün böyle yol aldılar... Mecnun, âdeta yıllarca tereddüt içinde kaldı.
  • در سه روزه ره بدین احوالها ** ماند مجنون در تردد سالها
  • Nihayet dedi ki: A deve, ikimizde âşığız ama birbirimize aykırıyız... Arkadaşlığa lâyık değiliz!
  • گفت ای ناقه چو هر دو عاشقیم ** ما دو ضد پس همره نالایقیم
  • Senin sevgin de bana uygun değil, yuların da senden ayrılmak gerek!
  • نیستت بر وفق من مهر و مهار ** کرد باید از تو صحبت اختیار
  • Bu iki arkadaş da, birbirinin yolunu vurmada... Tenden aşağı inip ayrılmayan can, yol azıtır gider!
  • این دو همره یکدگر را راه‌زن ** گمره آن جان کو فرو ناید ز تن
  • Senin canın da arşın ayrılığı ile yoksulluğa düşmüş... Teninse diken aşkıyla deveye dönmüş! 1545
  • جان ز هجر عرش اندر فاقه‌ای ** تن ز عشق خاربن چون ناقه‌ای