English    Türkçe    فارسی   

4
2015-2064

  • Bazılarının de bu hikâyelerden canı sıkılır... Çünkü her kuşun kafesi başkadır. 2015
  • منقبض گردند بعضی زین قصص ** زانک هر مرغی جدا دارد قفص
  • Melekler bile bir cinsten değildirler; bu yüzden göklerde saf saf dururlar.
  • خود ملایک نیز ناهمتا بدند ** زین سبب بر آسمان صف صف شدند
  • Çocuklar, gerçi bir mektebe giderler, giderler ama ders bakımından her biri, öbüründen üstündür.
  • کودکان گرچه به یک مکتب درند ** در سبق هر یک ز یک بالاترند
  • Doğuya mensup olanın da duyguları var, batıya mensup olanın da... Fakat görmek göze kısmet olmuştur, mesnet ona verilmiştir.
  • مشرقی و مغربی را حسهاست ** منصب دیدار حس چشم‌راست
  • Yüz binlerce kulak saf saf düzülse yine de hepsi aydın bir göze muhtaçtır.
  • صد هزاران گوشها گر صف زنند ** جمله محتاجان چشم روشن‌اند
  • Sonra kulakların da can sesini, Allah haberlerini, Peygamber buyruklarını duymada bir mesnedi var 2020
  • باز صف گوشها را منصبی ** در سماع جان و اخبار و نبی
  • Yüz binlerce göze ses duyma kabiliyeti verilmemiştir; hiçbir gözün ses duymadan haberi yoktur.
  • صد هزاران چشم را آن راه نیست ** هیچ چشمی از سماع آگاه نیست
  • Böylece her duyguyu birer birer say... Her biri, öbürünün işini göremez!
  • هم‌چنین هر حس یک یک می‌شمر ** هر یکی معزول از آن کار دگر
  • Beş tane dış, beş tane de iç duygusu... Hepsi on tane duygu, ayakta saf kurmuştur.
  • پنج حس ظاهر و پنج اندرون ** ده صف‌اند اندر قیام الصافون
  • Din safından baş çeken giden, gider, en son safa katılır!
  • هر کسی کو از صف دین سرکشست ** می‌رود سوی صفی کان واپسست
  • Sen, gülün sözünü terk etme... Söyleye dur! Bu söz pek büyük bir kimyadır. 2025
  • تو ز گفتار تعالوا کم مکن ** کیمیای بس شگرفست این سخن
  • Bir bakır senin sözünden nefret eder, kaçmaya kalkışırsa yine sen kimyayı ondan esirgeme!
  • گر مسی گردد ز گفتارت نفیر ** کیمیا را هیچ از وی وام گیر
  • Büyücü nefesi şimdi, bu söze uymadıysa sözün, belki sonunda ona tesir eder, bir fayda verir.
  • این زمان گر بست نفس ساحرش ** گفت تو سودش کند در آخرش
  • Oğul, gelin de gelin... Sizi Allah esenlik yurduna çağırmada!
  • قل تعالوا قل تعالوا ای غلام ** هین که ان الله یدعوا للسلام
  • Hocam, benliği bırak, başbuğ olma sevdasından vazgeç! Bir başbuğ ara, ona uy... Başbuğ olmaya pek özenme!
  • خواجه باز آ از منی و از سری ** سروری جو کم طلب کن سروری
  • Birisinin, Peygamber’e Huzeyl kabilesinden olan genci başbuğ yaptığından dolayı itirazda bulunması
  • اعتراض کردن معترضی بر رسول علیه‌السلام بر امیر کردن آن هذیلی
  • Peygamber, Allah yardımına nail olan askerine Huzeyl kabilesinden olan o genci başbuğ yapınca, 2030
  • چون پیمبر سروری کرد از هذیل ** از برای لشکر منصور خیل
  • Bir herzevekil, hasedinden dayanamadı... İtiraza bunu kabul edemeyiz bayrağını kaldırmaya kalkıştı.
  • بوالفضولی از حسد طاقت نداشت ** اعتراض و لانسلم بر فراشت
  • Halka bak hele... Bunlar karanlık âlemindendir... Geçici bir matah için nasıl geçici bir hale düşer, nasıl itiraza kalkışırlar!
  • خلق را بنگر که چون ظلمانی‌اند ** در متاع فانیی چون فانی‌اند
  • Ululuk yüzünden hepsi dağınıklığa düşmüşler, canlarını vermişler, ölü bir hale gelmişlerdir. Fakat savaşta, diridir onlar!
  • از تکبر جمله اندر تفرقه ** مرده از جان زنده‌اند از مخرقه
  • Şaşılacak şey şu: Zindanın anahtarı, bu çeşit adamın elindedir de yine kendisi zindanda mahpustur!
  • این عجب که جان به زندان اندرست ** وانگهی مفتاح زندانش به دست
  • O genç tepeden tırnağa kadar pisliğe batmıştır... Fakat akarsu, eteğine dokunup akmaktadır! 2035
  • پای تا سر غرق سرگین آن جوان ** می‌زند بر دامنش جوی روان
  • Dilediği ile daima yan yanadır da yine de bir dayanacak, huzur bulacak kişinin yanına varabilsem diye ne sabrı vardır, ne kararı!
  • دایما پهلو به پهلو بی‌قرار ** پهلوی آرامگاه و پشت‌دار
  • Nur gizlidir... Arayıp sormak, gizliliğine şahit. Fakat gönül, saçma sözlerden kurtuluş dilemez ki!
  • نور پنهانست و جست و جو گواه ** کز گزافه دل نمی‌جوید پناه
  • Fakat dünya zindanında bir kurtuluş yeri olmasaydı gönül ne sıkılırdı, ne de halâs olmayı araştırır, isterdi!
  • گر نبودی حبس دنیا را مناص ** نه بدی وحشت نه دل جستی خلاص
  • Sıkılıp üzülmen, seni bir memur gibi “Hadi ey sapık, ey yolsuz... Bir doğru yol ara” diye çekip çekiştirmededir...
  • وحشتت هم‌چون موکل می‌کشد ** که بجو ای ضال منهاج رشد
  • Doğru yol vardır... Fakat pusuda gizlidir. Bulmak için durmadan, dinlenmeden delicesine aramak gerek; böyle arayan bulur! 2040
  • هست منهاج و نهان در مکمنست ** یافتش رهن گزافه جستنست
  • Dağınıklık, pusuda topluluğu arar... Sen hemen bu isteyende istenenin yüzünü gör!
  • تفرقه‌جویان جمع اندر کمین ** تو درین طالب رخ مطلوب بین
  • Bağdaki cansız mahsulat, köklerinden sürmüş, yetişmiştir... Onlara diriliği vereni anla!
  • مردگان باغ برجسته ز بن ** کان دهنده‌ی زندگی را فهم کن
  • Hiç müjde verecek biri olmasaydı bu zindandakilerin gözleri, hep kapıya dikilir, kalır mıydı?
  • چشم این زندانیان هر دم به در ** کی بدی گر نیستی کس مژده‌ور
  • Irmak olmasaydı yüz binlerce ırmağa batıp ıslanan olur muydu?
  • صد هزار آلودگان آب‌جو ** کی بدندی گر نبودی آب جو
  • 2045.Yanını yere koyup yatamıyor, rahatsız oluyorsun... Bil ki evde bir yatağın, yorganın var! 2045
  • بر زمین پهلوت را آرام نیست ** دان که در خانه لحاف و بستریست
  • Karar edilecek bir yer olmadıkça karasız kişi olmaz... Sersemliği gideren bir şey bulunmasa sersemlik bulunmaz!
  • بی‌مقرگاهی نباشد بی‌قرار ** بی‌خمار اشکن نباشد این خمار
  • O adam dedi ki: “Hayır hayır ey Allah elçisi. Askere ihtiyar birisini başbuğ yap!
  • گفت نه نه یا رسول الله مکن ** سرور لشکر مگر شیخ کهن
  • Ey Allah elçisi, genç, aslan oğlu aslan bile olsa askere, ihtiyardan başkası kumandan olmasın!
  • یا رسول الله جوان ار شیرزاد ** غیر مرد پیر سر لشکر مباد
  • Zaten sen söyledin... Şahidim senin sözün: Kendisine uyulacak kişi pir olmalıdır, pir!
  • هم تو گفتستی و گفت تو گوا ** پیر باید پیر باید پیشوا
  • Ey Allah elçisi, şu askere bak! Ondan daha yaşlı daha ileri bunca kişi var! 2050
  • یا رسول‌الله درین لشکر نگر ** هست چندین پیر و از وی پیشتر
  • Bu ağaçtaki şu sarı yaprağa bakma da onun olgun elmalarını devşir!
  • زین درخت آن برگ زردش را مبین ** سیبهای پخته‌ی او را بچین
  • Onun sarı yaprakları nasıl olur da bomboş olur... Zaten yaprağının sararması, olgunluk ve kemal alâmetidir.
  • برگهای زرد او خود کی تهیست ** این نشان پختگی و کاملیست
  • Yüzün sararması, saçın sakalın ağarması, olgun aklı müjdeler!
  • برگ زرد ریش و آن موی سپید ** بهر عقل پخته می‌آرد نوید
  • Yeni sürmüş, yeni yeşermiş yapraklarsa meyvenin hamlığına delalet eder.
  • برگهای نو رسیده‌ی سبزفام ** شد نشان آنک آن میوه‌ست خام
  • Azıksızlık azığı her şeyden vazgeçiş, Ariflik nişanesidir. Altının sarılığı, sarrafın yüzünü kızartır, benzine kan getirir. 2055
  • برگ بی‌برگی نشان عارفیست ** زردی زر سرخ رویی صارفیست
  • Gül yüzlü, sakallı, bıyığı yeni terlemiş genç, henüz mektepte okuma, yazma öğrenmededir.
  • آنک او گل عارضست ار نو خطست ** او به مکتب گاه مخبر نوخطست
  • Yazısı, yazısının harfleri eğri büğrüdür... Gürbüz olsa bile delikanlıdır, aklı azdır onun!
  • حرفهای خط او کژمژ بود ** مزمن عقلست اگر تن می‌دود
  • İhtiyarın ayağı, hızlı adım atmasa da aklının iki kanadı vardır, yücelerde uçar!
  • پای پیر از سرعت ار چه باز ماند ** یافت عقل او دو پر بر اوج راند
  • Örnek istiyorsan Cafer’e bak! Allah, ona elinin, ayağının yerine iki kanat verdi!
  • گر مثل خواهی به جعفر در نگر ** داد حق بر جای دست و پاش پر
  • Altını bırak... Bu söz örtülüdür, gönlüm cıva gibi ıstıraplara düştü! 2060
  • بگذر از زر کین سخت شد محتجب ** هم‌چو سیماب این دلم شد مضطرب
  • İçimizden güzel sözlü, güzel sesli yüzlerce sükût, elini ağzına komada, yeter artık demede!
  • ز اندرونم صدخموش خوش‌نفس ** دست بر لب می‌زند یعنی که بس
  • Sükût denizdir, söylemek ırmağa benzer... Deniz seni aramada, sen ırmağı arama!
  • خامشی بحرست و گفتن هم‌چو جو ** بحر می‌جوید ترا جو را مجو
  • Denizin işaretlerinden baş çevirme... Sözü bitir doğrusunu Allah daha iyi bilir!
  • از اشارتهای دریا سر متاب ** ختم کن والله اعلم بالصواب
  • O edepsiz, Peygamberin huzurunda o soğuk dudaklarından sözler çıkarmada, böylece söylenip durmadaydı.
  • هم‌چنین پیوسته کرد آن بی‌ادب ** پیش پیغامبر سخن زان سرد لب