English    Türkçe    فارسی   

5
9-58

  • Güneşi öven kendini över, iki gözüm de aydındır, çapaklı değil, ağrımıyor demek ister.
  • مادح خورشید مداح خودست  ** که دو چشمم روشن و نامرمدست 
  • Alemdeki güneşi yermek, iki gözüm de kör, karanlık ve çipil diye kendini yermektir. 10
  • ذم خورشید جهان ذم خودست  ** که دو چشمم کور و تاریک به دست 
  • Alemde muradına ermiş güneşe haset eden kişiyi bağışla sen.
  • تو ببخشا بر کسی کاندر جهان  ** شد حسود آفتاب کامران 
  • Bir adam güneşi örtebilir, gözlerden gizleyebilir mi? Onun tazeliğini pörsütür onu soldurabilir mi?
  • تو اندش پوشید هیچ از دیده‌ها  ** وز طراوت دادن پوسیده‌ها 
  • Yahut haddi sonu olmayan nurunu eksiltebilir mi? Yahut da onu mertebesinden indirebilir mi?
  • یا ز نور بی‌حدش توانند کاست  ** یا به دفع جاه او توانند خاست 
  • Ululara haset edene o haset ebedi bir ölümdür.
  • هر کسی کو حاسد کیهان بود  ** آن حسد خود مرگ جاویدان بود 
  • Senin kadrin, rütbense akılların anlayacağı dereceyi çoktan geçti. Akıl, seni anlatmada şaşırdı, aciz kaldı. 15
  • قدر تو بگذشت از درک عقول  ** عقل اندر شرح تو شد بوالفضول 
  • Gerçi bu akıl, anlatmada aciz oldu ama yine de acizcesine anlatması gerek.
  • گر چه عاجز آمد این عقل از بیان  ** عاجزانه جنبشی باید در آن 
  • Çünkü hepsi anlaşılmayan bir şey bilin ki atılıvermez.
  • ان شیا کله لا یدرک  ** اعلموا ان کله لا یترک 
  • Bulutunun tufanını içemezsen su içmeyi nasıl terk edersin?
  • گر نتانی خورد طوفان سحاب  ** کی توان کردن بترک خورد آب 
  • Sırrı atıp ortaya koyamazsan kabuklarını anlat, onunla anlayışları tazele!
  • راز را گر می‌نیاری در میان  ** درکها را تازه کن از قشر آن 
  • Sözler sana göre kabuklardan ibarettir ama başka anlayışlara göre tamamıyla içtir. 20
  • نطقها نسبت به تو قشرست لیک  ** پیش دیگر فهمها مغزست نیک 
  • Gök arşa göre aşağıdadır ama bu bir yığın toprağa göre pek yücedir.
  • آسمان نسبت به عرش آمد فرود  ** ورنه بس عالیست سوی خاک‌تود 
  • Seni kaybettiklerinden, fırsatı kaçırdıklarından dolayı hasrete düşmeden ben onlara seni öveyim de yol bulsunlar.
  • من بگویم وصف تو تا ره برند  ** پیش از آن کز فوت آن حسرت خورند 
  • Sen Allah nurusun. Canı, Allah’ya kuvvetle çeker durursun. Halksa vehim ve şüphe karanlıklarındadır.
  • نور حقی و به حق جذاب جان  ** خلق در ظلمات وهم‌اند و گمان 
  • Bu güzelim nurun, şu gözsüzlere sürme çekmesi için şart, o nuru ululamaktır.
  • شرط تعظیمست تا این نور خوش  ** گردد این بی‌دیدگان را سرمه‌کش 
  • Delik kulaklı istidat sahibi, nuru bulur. Çünkü o fare gibi karanlığa aşık değildir. 25
  • نور یابد مستعد تیزگوش  ** کو نباشد عاشق ظلمت چو موش 
  • Geceleri dönüp dolaşan çipiller, nasıl olur da iman meşalesini tavaf edebilirler?
  • سست‌چشمانی که شب جولان کنند  ** کی طواف مشعله‌ی ایمان کنند 
  • Müşkül ve ince nükteler din nuruna ulaşmamış, karanlıkta kalmış kişilere, tabii bir bağdır.
  • نکته‌های مشکل باریک شد  ** بند طبعی که ز دین تاریک شد 
  • Böyle adam kendi hünerini örmek, bezemek için güneşe göz açamaz.
  • تا بر آراید هنر را تار و پود  ** چشم در خورشید نتواند گشود 
  • Hurma gibi göklere dal budak salamaz da köstebek gibi yeri delik deşik eder.
  • هم‌چو نخلی برنیارد شاخها  ** کرده موشانه زمین سوراخها 
  • İnsan için, iç sıkıcı dört şey vardır; bu dört şey aklın çarmıhı kesilmiştir. 30
  • چار وصفست این بشر را دل‌فشار  ** چارمیخ عقل گشته این چهار 
  • “Dört kuş al, onları yanına topla” ayetinin tefsiri”
  • تفسیر خذ اربعة من الطیر فصرهن الیک 
  • Ey idraki güneşe benzeyen, sen vaktin Halil’isin. Bu yol kesen dört kuşu öldür!
  • تو خلیل وقتی ای خورشیدهش  ** این چهار اطیار ره‌زن را بکش 
  • Çünkü bunların her biri de karga gibi akıllıların akıl gözlerini oyar, çıkarır.
  • زانک هر مرغی ازینها زاغ‌وش  ** هست عقل عاقلان را دیده‌کش 
  • Tene ait dört huy, Halil’in kuşlarına benzer. Onları kesmek cana yol açar.
  • چار وصف تن چو مرغان خلیل  ** بسمل ایشان دهد جان را سبیل 
  • Ey Halil, iyiden kötüden kurtulmak için kes onların başlarını da ayaklar setten kurtulsun.
  • ای خلیل اندر خلاص نیک و بد  ** سر ببرشان تا رهد پاها ز سد 
  • Kül, sensin, hepsi de senin cüzülerindir. Çöz ayaklarını, onların ayakları senin ayakların demektir. 35
  • کل توی و جملگان اجزای تو  ** بر گشا که هست پاشان پای تو 
  • Alem, senin yüzünden ruhların uçtuğu, toplandığı bir yer haline gelir; bir atlı, yüzlerce orduya dayanç olur.
  • از تو عالم روح زاری می‌شود  ** پشت صد لشکر سواری می‌شود 
  • Çünkü bu ten dört huyun durağıdır, o huyların adları, dört fitneci kuştur.
  • زانک این تن شد مقام چار خو  ** نامشان شد چار مرغ فتنه‌جو 
  • Halkın ebedi olarak diriliğini istersen bu dört şom ve kötü kuşun başlarını kes.
  • خلق را گر زندگی خواهی ابد  ** سر ببر زین چار مرغ شوم بد 
  • Sonra da onları bir başka çeşit dirilt de artık onlardan bir zarar gelmesin.
  • بازشان زنده کن از نوعی دگر  ** که نباشد بعد از آن زیشان ضرر 
  • Dört yol kesen manevi kuş, halkın gönlünü yurt edinmiştir. 40
  • چار مرغ معنوی راه‌زن  ** کرده‌اند اندر دل خلقان وطن 
  • Bütün gönüllere emir olursan, ey kişi, bu zamanda Allah halifesi sensin.
  • چون امیر جمله دلهای سوی  ** اندرین دور ای خلیفه‌ی حق توی 
  • Bu dört diri kuşun kes başlarını da ebedi olmayan halkı ebedileştir!
  • سر ببر این چار مرغ زنده را  ** سر مدی کن خلق ناپاینده را 
  • Bu kuşlar, kaz, tavus, kuzgun ve horozdur. Bunların içlerdeki benzerleri de dört huydur.
  • بط و طاوسست و زاغست و خروس  ** این مثال چار خلق اندر نفوس 
  • Kaz hırstır, horoz şehvet. Makam tavusa benzer, kuzgun dileğe.
  • بط حرصست و خروس آن شهوتست  ** جاه چون طاوس و زاغ امنیتست 
  • Kuzgunun dileği, ebedi olmak, yahut uzun bir ömre kavuşmaktır, bunu umar durur. 45
  • منیتش آن که بود اومیدساز  ** طامع تابید یا عمر دراز 
  • Hırs kazı, kuru yaş ne bulursa yere gömer.
  • بط حرص آمد که نولش در زمین  ** در تر و در خشک می‌جوید دفین 
  • Bir an bile kursağı durmaz Allah buyruğundan yalnız “Yeyin” hükmünü duymuştur.
  • یک زمان نبود معطل آن گلو  ** نشنود از حکم جز امر کلوا 
  • Yağmacıya benzer, evini kazar, çabuk çabuk dağarcığını doldurmaya bakar.
  • هم‌چو یغماجیست خانه می‌کند  ** زود زود انبان خود پر می‌کند 
  • İyi kötü ne olursa dağarcığına tıkar. İnci tanelerini de oraya tıkıştırır, nohut tanelerini de.
  • اندر انبان می‌فشارد نیک و بد  ** دانه‌های در و حبات نخود 
  • Başka bir düşman gelip de çuvalına kuru yaş, ne bulursa doldurmasın der. 50
  • تا مبادا یاغیی آید دگر  ** می‌فشارد در جوال او خشک و تر 
  • Vakit dardır, fırsat geçmekte. O da bundan korkarak durmaksızın eline ne geçerse çabucak koltuklar.
  • وقت تنگ و فرصت اندک او مخوف  ** در بغل زد هر چه زودتر بی‌وقوف 
  • Fakat iman sahibi o yaşayışa güvenir, bu yüzden de yavaş yavaş, durup dinlenerek yağma eder.
  • لیک مومن ز اعتماد آن حیات  ** می‌کند غارت به مهل و با انات 
  • Padişahın düşmanı nasıl kahrettiğini bilir. Bu yüzden fırsatı kaçırmayacağına da emindir, düşmanın gelmeyeceğine de inanmıştır.
  • آمنست از فوت و از یاغی که او  ** می‌شناسد قهر شه را بر عدو 
  • Başka kapı yoldaşlarının ona çullanmayacağını, onun derip devşirdiğini kapışmayacaklarını bilir, emindir. 55
  • آمنست از خواجه‌تاشان دگر  ** که بیایندش مزاحم صرفه‌بر 
  • Padişahın adaletini bilir, kulların nasıl zaptettiğini , kimsenin kimseye nasıl sitemde bulunmadığını görmüştür.
  • عدل شه را دید در ضبط حشم  ** که نیارد کرد کس بر کس ستم 
  • Hasılı acele etmez, sakindir, nasibini kaçırmayacağına emindir.
  • لاجرم نشتابد و ساکن بود  ** از فوات حظ خود آمن بود 
  • Bu yüzden sabreder gözü toktur, eline geçeni başkalarına ihsan eder, yeni yakası temizdir.
  • بس تانی دارد و صبر و شکیب  ** چشم‌سیر و مثرست و پاک‌جیب