English    Türkçe    فارسی   

5
9-33

  • Güneşi öven kendini över, iki gözüm de aydındır, çapaklı değil, ağrımıyor demek ister.
  • مادح خورشید مداح خودست  ** که دو چشمم روشن و نامرمدست 
  • Alemdeki güneşi yermek, iki gözüm de kör, karanlık ve çipil diye kendini yermektir. 10
  • ذم خورشید جهان ذم خودست  ** که دو چشمم کور و تاریک به دست 
  • Alemde muradına ermiş güneşe haset eden kişiyi bağışla sen.
  • تو ببخشا بر کسی کاندر جهان  ** شد حسود آفتاب کامران 
  • Bir adam güneşi örtebilir, gözlerden gizleyebilir mi? Onun tazeliğini pörsütür onu soldurabilir mi?
  • تو اندش پوشید هیچ از دیده‌ها  ** وز طراوت دادن پوسیده‌ها 
  • Yahut haddi sonu olmayan nurunu eksiltebilir mi? Yahut da onu mertebesinden indirebilir mi?
  • یا ز نور بی‌حدش توانند کاست  ** یا به دفع جاه او توانند خاست 
  • Ululara haset edene o haset ebedi bir ölümdür.
  • هر کسی کو حاسد کیهان بود  ** آن حسد خود مرگ جاویدان بود 
  • Senin kadrin, rütbense akılların anlayacağı dereceyi çoktan geçti. Akıl, seni anlatmada şaşırdı, aciz kaldı. 15
  • قدر تو بگذشت از درک عقول  ** عقل اندر شرح تو شد بوالفضول 
  • Gerçi bu akıl, anlatmada aciz oldu ama yine de acizcesine anlatması gerek.
  • گر چه عاجز آمد این عقل از بیان  ** عاجزانه جنبشی باید در آن 
  • Çünkü hepsi anlaşılmayan bir şey bilin ki atılıvermez.
  • ان شیا کله لا یدرک  ** اعلموا ان کله لا یترک 
  • Bulutunun tufanını içemezsen su içmeyi nasıl terk edersin?
  • گر نتانی خورد طوفان سحاب  ** کی توان کردن بترک خورد آب 
  • Sırrı atıp ortaya koyamazsan kabuklarını anlat, onunla anlayışları tazele!
  • راز را گر می‌نیاری در میان  ** درکها را تازه کن از قشر آن 
  • Sözler sana göre kabuklardan ibarettir ama başka anlayışlara göre tamamıyla içtir. 20
  • نطقها نسبت به تو قشرست لیک  ** پیش دیگر فهمها مغزست نیک 
  • Gök arşa göre aşağıdadır ama bu bir yığın toprağa göre pek yücedir.
  • آسمان نسبت به عرش آمد فرود  ** ورنه بس عالیست سوی خاک‌تود 
  • Seni kaybettiklerinden, fırsatı kaçırdıklarından dolayı hasrete düşmeden ben onlara seni öveyim de yol bulsunlar.
  • من بگویم وصف تو تا ره برند  ** پیش از آن کز فوت آن حسرت خورند 
  • Sen Allah nurusun. Canı, Allah’ya kuvvetle çeker durursun. Halksa vehim ve şüphe karanlıklarındadır.
  • نور حقی و به حق جذاب جان  ** خلق در ظلمات وهم‌اند و گمان 
  • Bu güzelim nurun, şu gözsüzlere sürme çekmesi için şart, o nuru ululamaktır.
  • شرط تعظیمست تا این نور خوش  ** گردد این بی‌دیدگان را سرمه‌کش 
  • Delik kulaklı istidat sahibi, nuru bulur. Çünkü o fare gibi karanlığa aşık değildir. 25
  • نور یابد مستعد تیزگوش  ** کو نباشد عاشق ظلمت چو موش 
  • Geceleri dönüp dolaşan çipiller, nasıl olur da iman meşalesini tavaf edebilirler?
  • سست‌چشمانی که شب جولان کنند  ** کی طواف مشعله‌ی ایمان کنند 
  • Müşkül ve ince nükteler din nuruna ulaşmamış, karanlıkta kalmış kişilere, tabii bir bağdır.
  • نکته‌های مشکل باریک شد  ** بند طبعی که ز دین تاریک شد 
  • Böyle adam kendi hünerini örmek, bezemek için güneşe göz açamaz.
  • تا بر آراید هنر را تار و پود  ** چشم در خورشید نتواند گشود 
  • Hurma gibi göklere dal budak salamaz da köstebek gibi yeri delik deşik eder.
  • هم‌چو نخلی برنیارد شاخها  ** کرده موشانه زمین سوراخها 
  • İnsan için, iç sıkıcı dört şey vardır; bu dört şey aklın çarmıhı kesilmiştir. 30
  • چار وصفست این بشر را دل‌فشار  ** چارمیخ عقل گشته این چهار 
  • “Dört kuş al, onları yanına topla” ayetinin tefsiri”
  • تفسیر خذ اربعة من الطیر فصرهن الیک 
  • Ey idraki güneşe benzeyen, sen vaktin Halil’isin. Bu yol kesen dört kuşu öldür!
  • تو خلیل وقتی ای خورشیدهش  ** این چهار اطیار ره‌زن را بکش 
  • Çünkü bunların her biri de karga gibi akıllıların akıl gözlerini oyar, çıkarır.
  • زانک هر مرغی ازینها زاغ‌وش  ** هست عقل عاقلان را دیده‌کش 
  • Tene ait dört huy, Halil’in kuşlarına benzer. Onları kesmek cana yol açar.
  • چار وصف تن چو مرغان خلیل  ** بسمل ایشان دهد جان را سبیل