English    Türkçe    فارسی   

1
66-75

  • چون رسید آن وعده‌‌گاه و روز شد ** آفتاب از شرق، اختر سوز شد
  • Vade zamanı gelip gündüz olunca... güneş doğudan görünüp yıldızları yakınca:
  • بود اندر منظره شه منتظر ** تا ببیند آن چه بنمودند سر
  • Rüyada kendine gösterdikleri zatı görmek için pencerede bekliyordu.
  • دید شخصی فاضلی پر مایه‌‌ای ** آفتابی در میان سایه‌‌ای‌‌
  • Bir de gördü ki, faziletli, fevkalâde hünerli, bilgili bir kimse, gölge ortasında bir güneş;
  • می‌‌رسید از دور مانند هلال ** نیست بود و هست بر شکل خیال‌‌
  • Uzaktan hilâl gibi erişmekte, yok olduğu halde hayal şeklinde var gibi görünmekte.
  • نیست وش باشد خیال اندر روان ** تو جهانی بر خیالی بین روان‌‌ 70
  • Ruhumuzda da hayal, yok gibidir. Sen bütün bir cihanı hayal üzere yürür gör!
  • بر خیالی صلح‌‌شان و جنگشان ** وز خیالی فخرشان و ننگشان‌‌
  • Onların başları da, savaşları da hayale müstenittir. Öğünmeleri de, utanmaları da bir hayalden ötürüdür.
  • آن خیالاتی که دام اولیاست ** عکس مه رویان بستان خداست‌‌
  • Evliyanın tuzağı olan o hayaller, Tanrı bahçelerindeki ay çehrelilerin akisleridir.
  • آن خیالی که شه اندر خواب دید ** در رخ مهمان همی‌‌آمد پدید
  • Padişahın rüyada gördüğü hayal de o misafir pîrin çehresinde görünüp duruyordu.
  • شه به جای حاجبان واپیش رفت ** پیش آن مهمان غیب خویش رفت
  • Padişah bizzat mabeyincilerin yerine koştu, o gaipten gelen konuğun huzuruna vardı.
  • هر دو بحری آشنا آموخته ** هر دو جان بی‌‌دوختن بر دوخته‌‌ 75
  • Her ikisi de âşinalık (yüzgeçlik) öğrenmiş bir tek denizdi, her ikisi de dikilmeksizin birbirine dikilmiş, bağlanmışlardı.