English    Türkçe    فارسی   

2
1788-1797

  • من ز سدره‏ی منتهی بگذشته‏ام ** صد هزاران ساله ز آن سو رفته‏ام‏
  • Ben Sidret-ül Müntehâ’dan da aşmış, oradan bile yüz binlerce yıl öte gitmişim.
  • تازیانه بر زدی اسبم بگشت ** گنبدی کرد و ز گردون بر گذشت‏
  • Sen bir kamçı vurdun, atım şahlanıp sıçradı, kâinatı aştı.
  • محرم ناسوت ما لاهوت باد ** آفرین بر دست و بر بازوت باد 1790
  • Nâsutumuzun mahremi Lâhut’u olsun artık. Aferin eline koluna!
  • حال من اکنون برون از گفتن است ** این چه می‏گویم نه احوال من است‏
  • Şimdi benim halim, söze sığmaz. Zaten bu söylediğim de benim ahvalim değil.
  • نقش می‏بینی که در آیینه‏ای است ** نقش تست آن نقش آن آیینه نیست‏
  • Ayna da bir suret görürsün ya. Fakat o senin suretindir, aynanın değil.
  • دم که مرد نایی اندر نای کرد ** در خور نای است نه در خورد مرد
  • Neyzen, ney üfler. Fakat bu nefes ve bu nefesten çıkan ses, neyin midir, neyzenin mi.. Bu ses, neyin harcı mı, neyzenin harcı mı?” dedi.
  • هان و هان گر حمد گویی گر سپاس ** همچو نافرجام آن چوپان شناس‏
  • Kendine gel, kendine! Allah’ı övsen de bu övüşünü, çobanın lâyık olmayan övüşü gibi bil, öyle tanı.
  • حمد تو نسبت بدان گر بهتر است ** لیک آن نسبت به حق هم ابتر است‏ 1795
  • Senin övüşün, çobanın övüşüne nispetle daha iyidir. Ama Allah’a nispetle onun da değeri yok, onun da sonu gelmez.
  • چند گویی چون غطا برداشتند ** کاین نبوده ست آن که می‏پنداشتند
  • Ne vakte dek ben Allah’a hamlederim deyip duracaksın? Perde kaldırılınca oldu sanılan nice şeylerin olmamış bulunduğu meydana çıkar.
  • این قبول ذکر تو از رحمت است ** چون نماز مستحاضه رخصت است‏
  • Allah’ı anışımın makul olması Allah rahmetindendir. Âdeta istihaze olan kadının namaz kılması gibi bir ruhsattan ibarettir.