English    Türkçe    فارسی   

2
3223-3232

  • چون نداری فطنت و نور هدی ** بهر کوران روی را می‏زن جلا
  • Mademki anlayışın yok, hidayet nurundan mahrumsun, körler için yüzünü cilâla, süsle dur.
  • پیش بینایان حدث در روی مال ** ناز می‏کن با چنین گندیده حال‏
  • Gözlülerin huzurunda da yüzüne pislik sür; sonra da bu kokmuş halinle nazlan!
  • شیخ سوزن زود در دریا فگند ** خواست سوزن را به آواز بلند 3225
  • Şeyh, derhal iğnesini denize attı ve yüce sesle iğneyi istedi.
  • صد هزاران ماهی اللهیی ** سوزن زر در لب هر ماهیی‏
  • Yüz binlerce Allah balığı, her birinin ağzında birer altın iğne olduğu halde,
  • سر بر آوردند از دریای حق ** که بگیر ای شیخ سوزنهای حق‏
  • Ey şeyh Allah’ın iğnelerini al, diye Allah denizinden baş çıkardı.
  • رو بدو کرد و بگفتش ای امیر ** ملک دل به یا چنان ملک حقیر
  • İbrahim Ethem, yüzünü o emîre dönüp dedi ki; Ey emîr, gönül saltanatı mı iyi, öyle bayağı bir saltanat mı?
  • این نشان ظاهر است این هیچ نیست ** تا بباطن در روی بینی تو بیست‏
  • Bu zahiri bir işaretten ibaret, bir hiç bile değil. Bâtın âlemine varırsan bunun yirmi mislini görürsün.
  • سوی شهر از باغ شاخی آورند ** باغ و بستان را کجا آن جا برند 3230
  • Şehre bahçeden bir dal getirirler. Fakat bağı bostanı oraya nasıl götürsünler?
  • خاصه باغی کاین فلک یک برگ اوست ** بلکه این مغز است وین عالم چو پوست‏
  • Hele bu gökyüzü, ancak bir yaprağı olan bir bağ olursa, hatta o âlem bir içtir, hakikattir de şu cihan, onun kabuğuna benzer.
  • بر نمی‏داری سوی آن باغ گام ** بوی افزون جوی و کن دفع زکام‏
  • Sen, o bağa doğru adım atamıyorsun. Fazla koku kokla da nezleni gider!