English    Türkçe    فارسی   

3
1585-1594

  • کین همه کردیم و ما زندانییم ** بد بنایی بود ما بد بانییم 1585
  • “Bunca işler işledik, bunca düzenler düzdük; yine de zindandayız. Kurduğumuz yapı, kötü yapıymış, biz de kötü kurucular!” diyorlardı.
  • دوم بار وهم افکندن کودکان استاد را کی او را از قرآن خواندن ما درد سر افزاید
  • Çocukların, bizim Kur’an okumamızdan hocanın baş ağrısı artıyor diye onu ikinci defa olarak vehme düşürmeleri
  • گفت آن زیرک که ای قوم پسند ** درس خوانید و کنید آوا بلند
  • O zeki çocuk, “Arkadaşlar, dersinizi bağıra bağıra okuyun” dedi.
  • چون همی‌خواندند گفت ای کودکان ** بانگ ما استاد را دارد زیان
  • Hepsi birden bağıra bağıra okumaya başlayınca dedi ki: “Çocuklar, bizim bağırmamız hocaya fena gelir.
  • درد سر افزاید استا را ز بانگ ** ارزد این کو درد یابد بهر دانگ
  • Bu gürültü hocanın baş ağrısını fazlalaştırır. Bu dert, bir kuruşa değer mi?
  • گفت استا راست می‌گوید روید ** درد سر افزون شدم بیرون شوید
  • Hoca, doğru söylüyor, başımın ağrısı fazlalaştı. Hadi gidin!” dedi.
  • خلاص یافتن کودکان از مکتب بدین مکر
  • Çocukların bu hileyle mektepten kurtulmaları
  • سجده کردند و بگفتند ای کریم ** دور بادا از تو رنجوری و بیم 1590
  • Çocuklar, yeri öpüp “Kerem sahibi, hastalık, senden uzak olsun” dediler.
  • پس برون جستند سوی خانه‌ها ** همچو مرغان در هوای دانه‌ها
  • Mektepten fırlayıp tanelere uçuşan kuşlar gibi evlerine koşuştular.
  • مادرانشان خشمگین گشتند و گفت ** روز کتاب و شما با لهو جفت
  • Anneleri kızarak “Bu gün mektep var. Sizse oyuna dalmışsınız” dedi.
  • عذر آوردند کای مادر تو بیست ** این گناه از ما و از تقصیر نیست
  • Özür getirip dediler ki: “Dur hele anne, suç bizim değil, bizim kabahatimiz yok.
  • از قضای آسمان استاد ما ** گشت رنجور و سقیم و مبتلا
  • Nasılsa hocamız hastalandı, perişan bir hale geldi”