English    Türkçe    فارسی   

3
2387-2396

  • چشم من تاریک شد نه بهر لوت ** شادی آن که قبول آمد قنوت
  • Gözüm karardı. Ama lokma için değil, duam kabul edildi diye sevindim hani.
  • کشتم آن را تا دهم در شکر آن ** که دعای من شنود آن غیب‌دان
  • O ayıpları bilen Allah duamı kabul etti, buna şükrane olsun diye öküzü kestim”
  • حکم کردن داود علیه السلام برکشنده‌ی گاو
  • Davud Aleyhisselâm’ın, öküzü kesenin haksız olduğuna hükmetmesi
  • گفت داود این سخنها را بشو ** حجت شرعی درین دعوی بگو
  • Davut, “Bu sözlerden el yıka, dâvana şer’i delil getir.
  • تو روا داری که من بی حجتی ** بنهم اندر شهر باطل سنتی 2390
  • Reva görür müsün delilsiz bir hüküm vereyim de bu şehirde bâtıl bir sünnet koyayım, kötü bir âdet bırakayım,
  • این کی بخشیدت خریدی وارثی ** ریع را چون می‌ستانی حارثی
  • Bunu sana kim bağışladı? Satın mı aldın, mirasa mı kondun? Ekine nasıl sahip olabilirsin, sen mi ektin? Ektinse senindir.
  • کسب را همچون زراعت دان عمو ** تا نکاری دخل نبود آن تو
  • Kazanmakta ekin ekmeye benzer. Ekmedikçe ona sahip olmaya hakkın yoktur.
  • آنچ کاری بدروی آن آن تست ** ورنه این بی‌داد بر تو شد درست
  • Ektinse ektiğini biçersin, o senindir. Yoksa zulmettiğin, haksız olduğun kat’iyetle anlaşılır.
  • رو بده مال مسلمان کژ مگو ** رو بجو وام و بده باطل مجو
  • Yürü, eğri büğrü söylenme, bu Müslümanın malını ver. Paran yoksa borç al, ver; beyhude konuşma!” dedi.
  • گفت ای شه تو همین می‌گوییم ** که همی‌گویند اصحاب ستم 2395
  • Adam, “Padişahım, sitemkârlar ne söylüyorlarsa sen de tıpkı onu söylüyorsun bana” deyip
  • تضرع آن شخص از داوری داود علیه السلام
  • Adamın, Davut Aleyhisselâm’ın hükmünden feryada gelmesi
  • سجده کرد و گفت کای دانای سوز ** در دل داود انداز آن فروز
  • Secde ederek dedi ki. “Ey benim yanıp yakıldığımı gören Allah’ım, Davud’un gönlüne de o nuru ver.