English    Türkçe    فارسی   

3
2957-2966

  • مهربانی مر ترا آگاه کرد ** که بجه زود ار نه اژدرهات خورد
  • Merhametli birisi “Çabuk kalk, yoksa ejderha yutacak” diye seni uyandırsa,
  • تو بگویی فال بد چون می‌زنی ** فال چه بر جه ببین در روشنی
  • “Neye kötüye yoruyorsun” der misin? Ne yorması, kalk da aydınlık bir bak, gör!
  • از میان فال بد من خود ترا ** می‌رهانم می‌برم سوی سرا
  • Ben, seni kötü yorumdan kurtarıyor da devlet yurduna götürüyorum.
  • چون نبی آگه کننده‌ست از نهان ** کو بدید آنچ ندید اهل جهان 2960
  • Çünkü peygamber, gizli şeyi bilip seni de o şeyden agâh eden adamdır. O, cihan halkının örmediği şeyleri görmüştür.
  • گر طبیبی گویدت غوره مخور ** که چنین رنجی بر آرد شور و شر
  • Bir doktor sana “Koruk yeme, san şu çeşit kötü bir hastalık verir” dese,
  • تو بگویی فال بد چون می‌زنی ** پس تو ناصح را مثم می‌کنی
  • “Neden kötüye yoruyorsun” der misin? Dersen öğütçüyü suçlu tutuyorsun demektir.
  • ور منجم گویدت کامروز هیچ ** آنچنان کاری مکن اندر پسیچ
  • Müneccim “ Bugün sefere çıkma sakın” dese,
  • صد ره ار بینی دروغ اختری ** یک دوباره راست آید می‌خری
  • Müneccimin yüz kere bile yalanını tutmuş olsan da bir iki kere sözü doğru çıksa yine sözüne uyarsın.
  • این نجوم ما نشد هرگز خلاف ** صحتش چون ماند از تو در غلاف 2965
  • Bizim nücum bilgimize asla yanlış çıkmaz. Böyle olduğu halde nasıl oluyor da doğruluğuna inanmıyorsun, doğruluğu sence gizli, kapaklı kalıyor?
  • آن طبیب و آن منجم از گمان ** می‌کنند آگاه و ما خود از عیان
  • O doktorla müneccim, sana verdikleri haberi zanla, şüpheyle veriyor. Hâlbuki biz açıkça görüyor, söylüyoruz.