English    Türkçe    فارسی   

3
4364-4373

  • آن زری که دل ازو گردد غنی ** غالب آید بر قمر در روشنی
  • Gönül, o altından ganileşir… Parlaklık ve aydınlıkta aydan bile üstündür.
  • شمع بود آن مسجد و پروانه او ** خویشتن در باخت آن پروانه‌خو 4365
  • O mescit, bir mumdu, adamda pervane… O pervane huylu, âdeta canıyla oynamaktaydı.
  • پر بسوخت او را ولیکن ساختش ** بس مبارک آمد آن انداختش
  • Ateş, kanadını yaktı ama daha güzel kanat ihsan etti. O ateşe atılma, âşıka pek kutlu geldi, pek!
  • همچو موسی بود آن مسعودبخت ** کاتشی دید او به سوی آن درخت
  • O bahtı kutlu, Musa’ya benziyordu. Ağacın civarında bir ateştir, görmüştü.
  • چون عنایتها برو موفور بود ** نار می‌پنداشت و خود آن نور بود
  • Allah, ona birçok inayetlerde bulunmuştu… O, gördüğünü ateş sanıyordu ama nurdu.
  • مرد حق را چون ببینی ای پسر ** تو گمان داری برو نار بشر
  • Oğul, sen de Allah erini görünce ondan insanlık ateşi var sanıyor, onu insan görüyorsun.
  • تو ز خود می‌آیی و آن در تو است ** نار و خار ظن باطل این سو است 4370
  • Sen, onu kendiliğinden insan görüyorsun, hâlbuki o sıfat sende… bâtıl zannın ateşi de bu tarafta, dikeni de!
  • او درخت موسی است و پر ضیا ** نور خوان نارش مخوان باری بیا
  • O, Musa’nın ağacıdır; o, ışıklarla dopdoludur. Bir kerecik olsun ona ateş deme de nur de!
  • نه فطام این جهان ناری نمود ** سالکان رفتند و آن خود نور بود
  • Bu dünyadan vazgeçmek de ateş görünmedi mi? Fakat salikler o makama gittiler, bu âlemi terk ettiler de anladılar ki nurdan ibaretmiş!
  • پس بدان که شمع دین بر می‌شود ** این نه همچون شمع آتشها بود
  • Bil ki din mumu yücedir, ateşten ibaret olan mumlara benzemez.