English    Türkçe    فارسی   

3
663-672

  • خواجه بر جست و بیامد ناشکفت ** روستایی را گریبانش گرفت
  • Şehirli dayanamadı, sıçrayıp köylünün yakasına yapıştı.
  • کابله طرار شید آورده‌ای ** بنگ و افیون هر دو با هم خورده‌ای
  • Dedi ki: “A hilebaz sersem, a bunak mendebur, sen hem afyon yutmuş, hem esrar içmişsin.
  • در سه تاریکی شناسی باد خر ** چون ندانی مر مرا ای خیره‌سر 665
  • Bu üç karanlık içinde eşeğin yellenmesini tanıyorsun da beni nasıl tanımıyorsun be hey avare!
  • آنک داند نیمشب گوساله را ** چون نداند همره ده‌ساله را
  • Gece yarısı eşek sıpasını tanıyan adam, güpegündüz dostunu nasıl tanımaz?
  • خویشتن را عارف و واله کنی ** خاک در چشم مروت می‌زنی
  • Kendini dalgın ve arif gösteriyor da mürüvvetin, vefanın gözüne toprak serpiyorsun.
  • که مرا از خویش هم آگاه نیست ** در دلم گنجای جز الله نیست
  • Benim kendimden bile haberim yok, gönlüme Allah’tan başka hiçbir şey sığmıyor ki.
  • آنچ دی خوردم از آنم یاد نیست ** این دل از غیر تحیر شاد نیست
  • Dün yediğim bile aklımda değil. Bu gönül, hayretten başka bir şeyden neşelenmiyor diye kendini müstağrak gösteriyorsun ama
  • عاقل و مجنون حقم یاد آر ** در چنین بی‌خویشیم معذور دار 670
  • Asıl akıllı, fakat Allah mecnunu benim, bunu hatırında tut da şu kendimde olmayışımı mazur gör.
  • آنک مرداری خورد یعنی نبید ** شرع او را سوی معذوران کشید
  • Bir insan, şer’an murdar olan hurma şarabı içse kendinde değilse şeriat, onu mazur tutar.
  • مست و بنگی را طلاق و بیع نیست ** همچو طفلست او معاف و معتقیست
  • Sarhoş ve esrarkeşin karı boşaması ve bir şey satması, makbul ve muteber değildir. O, çocuğa benzer, yaptığı affedilir, hürdür, serbesttir.