English    Türkçe    فارسی   

4
1033-1042

  • از درون کعبه آوازش رسید ** گفت ای جوینده آن طفل رشید
  • Kâbe içinden Abdülmuttalib’e ses geldi: “Ey o aklı başında olan çocuğu arayan,
  • در فلان وادیست زیر آن درخت ** پس روان شد زود پیر نیکبخت
  • Filan vadide, falan ağacın altında!” O iyi bahtlı, bu sesi duyunca hemen yürüdü.
  • در رکاب او امیران قریش ** زانک جدش بود ز اعیان قریش 1035
  • Ardınca da Kureyş emirleri gidiyorlardı. Çünkü Peygamber’in atası Kureyş ulularındandı.
  • تا به پشت آدم اسلافش همه ** مهتران بزم و رزم و ملحمه
  • Âdem Peygamber’e kadar bütün geçmişleri, mecliste de en ulu kişilerdi, savaşta da!
  • این نسب خود پوست او را بوده است ** کز شهنشاهان مه پالوده است
  • Bu soy, zahiri soyuydu... Ulu padişahlar padişahından süzülmeydi.
  • مغز او خود از نسب دورست و پاک ** نیست جنسش از سمک کس تا سماک
  • İçiyse zaten soydan, soptan uzaktı, paktı... Balıktan “simak” denilen yıldıza kadar onunla cins ve eşit olacak kimse yoktu!
  • نور حق را کس نجوید زاد و بود ** خلعت حق را چه حاجت تار و پود
  • Hak nurunun kimden doğduğunu, nasıl vücut bulduğunu kimse aramaz. Allah halkının nescini arayıp sormaya ne lüzum var?
  • کمترین خلعت که بدهد در ثواب ** بر فزاید بر طراز آفتاب 1040
  • Allah’ın sevap karşılığı olarak verdiği en bayağı hil’at bile güneş ziyasından daha parlak, daha üstündür!
  • بقیه‌ی قصه‌ی دعوت رحمت بلقیس را
  • Belkıs’ı rahmete çağırma hikâyesinin arta kalanı
  • خیز بلقیسا بیا و ملک بین ** بر لب دریای یزدان در بچین
  • Kalk ey Belkıs, gel de devleti, saltanatı gör... Allah denizi kıyısında inciler topla!
  • خواهرانت ساکن چرخ سنی ** تو بمرداری چه سلطانی کنی
  • Kız kardeşlerin, yüce göklerde oturuyor... Sen neden murdar bir şeye padişahlık eder durursun?