English    Türkçe    فارسی   

4
1577-1586

  • در جوال آن کن که می‌باید کشید ** سوی سلطانان و شاهان رشید
  • Çuvala aklı erer padişahlara, sultanlara götürülebilecek şeyleri doldur!
  • حکایت آن فقیه با دستار بزرگ و آنک بربود دستارش و بانگ می‌زد کی باز کن ببین کی چه می‌بری آنگه ببر
  • Hırsızın koca sarıklı bir fakihin sarığını çalması, fakihin sarığı aç, bak ne götürdüğünü anla. Sonra götür diye bağırması
  • یک فقیهی ژنده‌ها در چیده بود ** در عمامه‌ی خویش در پیچیده بود
  • Bir fakih, bez parçaları toplamış, sarığının içine ezip büzerek yerleştirmişti.
  • تا شود زفت و نماید آن عظیم ** چون در آید سوی محفل در حطیم
  • Bu suretle kavuğunun büyük ve iri görünmesini, halkın kendisine ehemmiyet vermesini ve mescide gelince başköşeye geçirilmesini istiyordu.
  • ژنده‌ها از جامه‌ها پیراسته ** ظاهرا دستار از آن آراسته 1580
  • Elbiselerden parçalar almış, onlarla sarığını büyütmüştü.
  • ظاهر دستار چون حله‌ی بهشت ** چون منافق اندرون رسوا و زشت
  • Sarığının dışı, cennet elbiselerine benzemekteydi... Fakat içi, münafık gönlü gibi rezil, çirkin bir şeydi.
  • پاره پاره دلق و پنبه و پوستین ** در درون آن عمامه بد دفین
  • Parça parça bezler, yünler, deriler... Hep o sarığın içine gömülmüştü.
  • روی سوی مدرسه کرده صبوح ** تا بدین ناموس یابد او فتوح
  • Bir sabah çağı, bu şatafatla bir şeyler elde etmek üzere medreseye giderken,
  • در ره تاریک مردی جامه کن ** منتظر استاده بود از بهر فن
  • Hırsızın biri de dar bir yolda her türlü hilelere başvurup bir şeyler yapmak üzere bekliyordu.
  • در ربود او از سرش دستار را ** پس دوان شد تا بسازد کار را 1585
  • Fakih, o yola sapınca hemen başından kavuğunu kaptı, işini başarmak için koşup gitmeye başladı.
  • پس فقیهش بانگ برزد کای پسر ** باز کن دستار را آنگه ببر
  • Fakih arkasından bağırdı: oğul, sarığı çöz de öyle götür!